Köşemizin okurları sadece şikayet etmekle yetinmez, yol gösterir, çözüm önerirler.
Bize gönderdiği rafine yorumlarla adeta köşemizin fahri ekonomi danışmanı haline gelen Emekli Müsteşar Yardımcısı Yavuz Yüksel, bu kez de enflasyonun nasıl düşürülebileceği konusunda kişisel görüşlerini paylaşmış. Bence dikkate alınmalı...
"Sayın Aytuğ, size sadece dertleşmek için yazıyorum. Şu anda Türkiye'nin en önemli problemi enflasyon. Bilindiği gibi enflasyonu oluşturan etkenlerden toplumu en fazla etkileyen ve lokomotif görevi gören, enerji ve gıda maddelerindeki fiyat artışıdır.
Enflasyondan, kartelleşmiş olan zincir marketlerinin bir şikayeti yok, en son hesaplamalara göre kâr artışları, enflasyonun iki katına yakın. Hem muhalefet yapıyorlar hem de yüksek kâr ediyorlar.
Enerji fiyatlarındaki artışın büyük oranda dışarı ile ilgili olduğu herkes tarafından biliniyor. Devlet, enflasyondan en fazla etkilenen kesimlerin gelirini artırmak için büyük çaba sarf ediyor. Bu artan gelirler, sabit gelirlinin ezilmesini önleyecek, fakat enflasyonu düşürmeyecek, devam ettirecek veya artıracaktır.
Enflasyonun düşürülmesi, enflasyon beklentisinin düşürülmesi ile mümkün olabilir. Devlet memurlarının fiyatları kontrolünün, ceza uygulamasının serbest piyasa ekonomilerinde etkisi ve faydası çok sınırlıdır. Bunun için ne denetleyici sayısı yeter ne de on binlerce marketi ve yüz binlerce malın fiyatını takip etmek mümkündür. Bu ancak piyasayı regule edecek, özellikle sebze, meyve ve kuru gıda maddelerinde, zincir marketlerle rekabeti sağlayacak kurumlarla yapılabilir.
Zaten Tarım Kredi Kooperatifleri ile Et ve Süt Kurumu'nun kuruluş amaçları budur. Ama ne yazık ki bu kurumların yöneticileri bu amacı anlayabilmiş değiller. Bu kurumlar gerektiğinde devlet tarafından sübvanse edilmeli. Bu sübvansiyon devlete KDV indirimi gibi vergi indirimlerinden daha az bir maliyet oluşturacaktır.
Aksi halde, sırf enflasyon nedeniyle ABD, FETÖ ve PKK'nın arzu ettiği bir Türkiye yönetiminin oluşma vebali önemli ölçüde onların da üzerinde olacaktır.
Sayın Aytuğ, başarılarınızın devamı dileğiyle saygı ve sevgiler sunarım."

Bu ne perhiz?
Okurumuz Mesut Turan son derece ilgi çekici bir tezatlığı vurgulamış:
"Yüksel Bey merhaba, köşenizi fırsat buldukça takip ediyorum, gerçekten ilginç konuları işliyorsunuz. Sizlere bir konu hakkında serzenişimi aktarmak isterim:
Malum, son zamanlarda bütün sosyal medya organlarında Erşan Kuneri videoları geziyor. Kısa kısa izlediğim videolarda bizim büyük kadın hakları savunucumuz Ezgi Mola, anne üzerinden, kadın üzerinden yapılan en aşağılık küfürlerin ballandıra ballandıra işlendiği dizide gönül rahatlığı ile oynamış. Hiç anaların, bacıların hakkı aklına gelmiyor demek ki. Bunların kadın hakları savunuculuğu ancak bu kadar olur."

TRT'nin yaptığı doğru
Geçen hafta oynanan Türkiye-Litvanya maçında seyirciler "Ülkede mülteci istemiyoruz" tezahüratı yaparken, TRT'nin sesi kısması çok eleştirildi. Bizim köşemize de bu konuda çok fazla sayıda protesto mesajı ulaştı.
Hemen söylemem gerekirse, TRT'nin yaptığı, yayıncılık kuralları gereği doğrudur. Zira FIFA yayınladığı genelge ile maçlarda siyasi içerikli tezahürat ve pankartların ağır şekilde cezalandırılacağını, bunun ağır para cezaları ve saha kapanmasıyla sonuçlanabileceğini, bu nedenle yayıncı kuruluşların söz konusu ses ve görüntüleri yayınlamaması gerektiğini bildirdi. Tıpkı sahaya giren seyircilerin ya da tribünlerdeki şiddet olaylarının canlı yayında sansür edilmesi gibi.
TRT, Türkiye-Litvanya maçında sadece kurallara uymuştur. Hepsi bu...

Şeref kürsüsü
Aracında unutulan ve içinde 3 bin Euro bulunan cüzdanı sahibine teslim eden taksici Tanju Ertürk ve yolda bulduğu 2 bin 650 doların sahibini bulan öğretmen Mehmet Ali Aslan can çekişen insanlığa suni teneffüs yaptırdılar.

Zap'tiye
Geçenlerde arabanın deposunu 1792 liraya doldurdum. Kasadan ayrılırken puro ikram ettiler. Kalantor sandılar herhalde...

Ne demiş?
"Ömrünüzü, sustuklarınızı duyan biriyle geçirin, konuştuklarınızı duymayan biriyle değil." (Prof. Osman Müftüoğlu'nun sosyal medya paylaşımı)