Sanal alemin son zehri "ifşa ve itiraf grupları" çocuklarımızın psikolojisini ve geleceklerini ciddi ciddi tehdit etmeye başladı. Konunun ciddiyetine ilk varan, atv'nin Kahvaltı Haberleri oldu. Geçen hafta bültene konuk olan sosyal medya uzmanı Deniz Umay, çocuklarımızı bekleyen büyük tehlikeyi tüm dehşetiyle ortaya koydu.
Peki nedir bu ifşa ve itiraf grupları? Çocuklar sosyal medya üzerinden bir grup oluşturuyorlar. Burada arkadaşlarının gizlice çekilen fotoğraflarını kullanıyor ya da okuldaki olumsuz bir olayı ifşa ediyorlar. Hatta tuvalette çekilen uygunsuz fotoğraflar bile bu paylaşımlar arasında yer alabiliyor. Pek çoğu da bunu adeta bir kan davasına dönüştürüp, düşman gördüğü arkadaşına bu grup üzerinden iftira atmaya çabalıyor.
Durum çok ciddi. Çünkü bu yıl içinde ABD'de 12 yaşında bir öğrenci kendi fotoğrafını ifşa grubunda görünce intihar etti. Türkiye'deki iki intihar vakasının ise aynı türdeki sosyal medya paylaşımlarıyla ilişkili olduğu iddia edildi.
Sanal suçların takibi zor. Gruplar kapatılsa bile anında bir başka feyk hesap devreye giriyor ya da belirsiz bir IP kaynağından yeni grup oluşturulabiliyor. Ama ne kadar zor olursa olsun çocukların mevcut stres katsayısını ikiye katlayan bu zorbalığın sona erdirilmesi gerekiyor.
Ağrı Dağı ve iğne
Uzun süre sonra bir ödül töreninde karşılaştığım İlyas Salman ağabeyimle uzun uzun sohbet etme imkanı buldum. Buradaki "imkanı buldum" ifadesini özellikle kullandım. Zira onunla sohbet gerçekten de bir ayrıcalık. Tanıyanlar bilir, her anısı tarihe düşülmüş özel bir not gibidir. Aktardığı her hikaye, onlardan çıkardığı her ders, birer edebi eser niteliğindedir. Sohbetimiz sırasında öyle bir Atatürk hikayesi anlattı ki, sizlerle paylaşmadan edemedim:
Eşi Latife Hanım bir gün Atatürk'e sitem etmiş.
"Şu memlekete gösterdiğin alâkanın onda birini bana gösterseydin, çok daha mutlu olurduk" demiş. Bu söz Atatürk'ün ciğerine ateş düşürmüş. Odadan çıkmış, köşkün bahçesinde bir taşın üzerine oturup, büyük bir kederle derin düşüncelere dalmış. Onu ziyarete gelen ünlü edebiyatçı Yahya Kemal Beyatlı, Atatürk'ün bu halini görünce, kadim dostluklarından aldığı cesaretle sormuş: "Paşam, nedir sizi bu denli kedere sürükleyen?" Atatürk omuz silkmiş: "Önemli değil, küçük bir şey..." Yahya Kemal hemen onu teselli etmeye çalışmış: "Aziz Paşam, sen ki isteseydin Osmanlı'yı devam ettirip koca bir imparatorluğa hükmederdin. Hilafeti kaldırmayıp, koca bir İslam aleminin önderi olurdun. Oysa öyle yapmadın. Onca güçlük içinde bu vatana hücum edenlerle mücadele edip, bir cumhuriyet kurdun. Bütün bunlarla baş eden birinin küçücük bir şeyden rahatsızlık duyması, kedere gömülmesi mümkün müdür?" Atatürk'ün cevabı müthiştir: "İnsan, Ağrı Dağı'nın üzerinde oturabilir. Ama küçücük bir iğnenin üzerinde oturabilir mi?.."
Milyoner'in rock sevdası
Atv'nin ilgiyle izlenen yarışma programı Kim Milyoner Olmak İster'de yarışmacıların en çok zorlandığı bölümlerden biri de sesli sorular. Son zamanlarda bu bölümde hep rock grupları ve şarkılarının sorulması dikkatimi çekti. Belli ki sevgili Kenan İmirzalıoğlu gibi soru bankasındaki dostlarımız da rock müzik seviyorlar.
Ancak bir bilgi yarışmasında müzik yelpazesini daha geniş tutmakta fayda var. Bu memlekette Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği, Klasik Batı Müziği de dinleniyor. Hatırlatayım istedim.
Şeref kürsüsü
Ankara'da içinde öğrenciler bulunan ve mahalle arasında 80 kilometre hızla giden servis minibüsünü durdurarak şoförü uyaran Gülay Dağlı öğretmenimizi gönülden alkışlıyorum.
Zap'tiye
Polisimize yumruk atmaya kalkan, her fırsatta emniyet güçlerine hakaret eden o rezil milletvekillerine ve mensup oldukları terör uzantısı partilerine bu millet sandıkta öyle bir tokat atacak ki, sesi ta Kandil'de, Pensilvanya'da yankılanacak...
Ne demiş?
Değerli meslektaşım Cengiz Tağtekin, Neler Oluyor Hayatta programındaki ilginç diyaloğu not etmiş: Süleyman Soylu: İçinde bulunduğumuz çağrı merkezi dünyanın en iyisi. Hakan Ural: İnanırım, inanılmaz...