Acayip şeyler oluyor... Hem de çok acayip... Bebek Parkı'nın orta yerinde cinsel ilişkiye girenler, bankın üzerinde çırılçıplak güneşlenenler, metro çıkışındaki duvar dibinde, yağmur yağarken kaldırımda halvet olanlar... O kadar mı? Tabii ki değil. Hemen her gün sığınmacıların karıştığı kriminal olaylar, türlü sapıklıklar... Sosyal medyada Kur'an'a küfreden gençler... Alevilerin evlerinin kapılarına kırmızı çarpı atan yeni nesil Neonaziler... Başörtülülere saldıran kadınlar... Etek giyen kadın avukata "Savunmanı kürsünün arkasından yap" diyen hakimler...
Değerli gazeteci dostum Muharrem Akduman geçenlerde bir not gönderdi. Aynen aktarıyorum:
"Minibüs beklerken ezan okunmaya başlandı. Durakta bekleyen kadınlardan biri 'Hoca yine anırmaya başladı' dedi. Bir şeyler söyleyecektim ama hanım mani oldu. Biz üç nesildir İstanbul Kurtuluş'ta yaşadık. Komşularımızın büyük bir kısmı Rum, Ermeni ve Yahudi idi. Onlardan bile böyle bir hakaret duymadım."
Dikkat edin, birileri toplumun en canlı fay hatları üzerinden operasyon yapıyor. Nedir o hassas konular? Ahlak, din, etnik köken ve mezhep farklılıkları... Belli ki ellerinde bidon ve çakmakla, tutuşturacak yer arıyorlar. Amaç belli:
Yaşam biçimleri üzerinden, olmadı ahlak ve kültür erozyonu yaratarak, o da olmazsa din ve mezhep farklılıklarını kaşıyarak ya da mülteci sorununu nefret söylemine çevirerek ülkeyi birbirine kırdırıp, kaos ortamı yaratmak ve sonra da "müdahaleye açık" hale getirmek. Bunu İran'da, Irak'ta, Mısır'da, Suriye'de, Tunus'ta, Libya'da denediler ve pek çoğunda başarılı oldular.
Belli ki ülkemiz üzerinde yeni ve çok tehlikeli bir oyun oynanıyor. Bu provokasyonu önlemenin yolu belli: Bir olmak, birlik olmak, birbirimizi daha çok sevip, güvenmek. Aynı zamanda tarihimizi, ulusal kimliğimizi, kültürümüzü, geleneğimizi ve milletçe sahip olduğumuz erdemleri hatırlamak, hatırlatmak.
Gelin bu sinsi planı bozalım, değerlerimize daha sıkı sarılalım...
En sıkı sezon finali
Son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: Uzun bir aradan sonra ilk kez yeni sezonunu merak ve heyecanla beklediğim bir dizim oldu: Yalnız Kurt...
Atv'de başladığı günden beri tek bölümünü kaçırmadığım, bazı sahnelerini iyice sindirebilmek için defalarca izlediğim dizi bana göre geride bırakmaya hazırlandığımız sezonun en fazla ses getiren yapımı oldu.
Geçen hafta ekrana gelen sezon finali ise pastanın üzerine kondurulan çilek gibiydi. Esra'dan sonra ikiz kardeşi Sare'nin de şehit edilmesi sarsıcı bir sürprizdi. Tekin Giritli'nin Türk tarafını temsilen girdiği toplantıda hem ABD'ye hem de Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'ne hadlerini bildiren konuşması ise bir kez daha tüylerimi ürpertti, göğsümü gururla kabarttı.
Katıldığı ilk andan itibaren diziye müthiş bir kalite ve ivme kazandıran "5 Numara" rolündeki Uğur Çavuşoğlu ile kardeşi Davut Bahadır'ı (Cihan Ünal) karşı karşıya getiren hesaplaşma sahnesi ise yeni bir oyunculuk resitali olarak hafızalara kazındı.
Dizinin başladığı ilk günlerde bu sütunlarda Murat Han (Doğan) ve Mira (Yaprak Medine) karakterlerine özel paragraflar açmış, onları canlandıran oyuncuların performanslarını övmüştüm. Nitekim, bölümler ilerledikçe her ikisinin de sahneleri ve öykü içindeki ağırlıkları arttı.
Bazen senaryoyu, oyuncuların performansı yazar. İşte buna iki çarpıcı örnek...
Gaf'let kürsüsü
Silahlı saldırıda hafızasını kaybeden kadını sözde sağlığına kavuşturmak için kurusıkı tabanca ile ateş edip bayılmasına yol açan akrabaları da gördük ya...
Zap'tiye
Sonu ya hapiste, ya mezarda noktalanan yol verme kavgalarını önlemek için trafikte devriye atacak mobil arabulucu ekipleri mi görevlendirilse acaba?
Ne demiş?
Yeliz Şar, "Tolga Güleç ile ayrıldığınız doğru mu?" diye soran muhabire ilginç bir cevap verdi: "Hayır ayrılmadık ama ben size bir malzeme borçlu olayım."