Diziyi her izlediğimde; çevresinde olup bitenlerden habersiz, dünya meselelerine ilgisiz, hayat görüşleri cep telefonunun dört köşesi arasına sıkışıp kalmış gençlerimiz keşke oturup bir kaç bölüm de olsa Yalnız Kurt izlese diye geçiriyorum içimden...
Dizi son bölümüyle bu kez 1977 yılından bu yana elele verip Türkiye'yi parçalamaya çalışan CIA-FETÖ-PKK şer ittifakının kirli ilişkilerini büyük bir açık yüreklilik ve tartışılmaz donelerle gözler önüne serdi. Bugün olup bitenleri anlamak için ta 1977'de CIA Türkiye Sorumlusu, Fetttah Dahhak (Fetullah Gülen) ve Fırat Kayık (Abdullah Öcalan) arasında gerçekleşen toplantıda konuşulanları dinlemek yetti. CIA, ikisi arasında görev bölümü yapmıştı. Dini duyguları sömürme ve devlete sızma işi FETÖ'ye, etnik sorunları kaşıyıp orduyu terörle yıpratma görevi de Apo'ya verilmişti. Apo'ya "Eğer Türkiye'de bu operasyonu gerçekleştiremezsen, ordu seni zorlarsa, Suriye'de yeriniz hazır" güvencesi bile verilmişti.
Bu hafta Türkiye'nin Rusya- Ukrayna savaşının sona erdirilmesi konusundaki çabaları da konu edildi. İki ülkenin gayri resmi heyetleri arasında İstanbul'da çok gizli bir barış toplantısı yapılacaktı. Ancak savaşın sürmesini isteyen silah baronlarının tepesindeki Golyat, toplantıyı sabote edip, iki ülkenin diplomatına aynı anda suikast düzenledi. Savaşın neden bu kadar uzun sürdüğü ise bir ABD'li yetkilinin sözleriyle açıklığa kavuşuyordu: "Bu savaş sayesinde silah üretimi yüzde 40, füze sistemlerine olan talep yüzde 250 arttı. Savaşın bitmediği Orta Doğu'ya şimdi Avrupa'yı da ekledik. Almanya, savunma bütçesini 250 milyar dolara çıkarttı..."
Kadim Çeriler denilen vatansever örgütün lideri, emekli emniyet müdürü Çerkez'in, yeni emniyet müdürü Ahmet Hemşinli'ye söyledikleri ise savaşın gerçek yüzünü ortaya koyar nitelikteydi:
"Ukrayna bu savaşta sadece bir piyon. Savaş aslında Rusya ile ABD ve birkaç NATO üyesi arasında. Zaten onlar dünyanın neresinde bir savaş varsa, ya sopasıyla ya dedikodusuyla o savaşın içindedir. Onların stratejisi, savaşmadan savaş kazanmaktır."
Yalnız Kurt, bir decoder gibi çalışıyor. Kirli diplomasiyi, dünyaya hükmetmeye çalışan gizli güçleri, tuzakları, kumpasları, tarihin sis perdeleri ardında yaşananları görüntüye ve sese dönüştürüyor.
Yaşa çiftçi, sen çok yaşa!..
Yukarıdaki cümle, Rafet El Roman'ın son Ziraat Bankası reklamı için bestelediği şarkının sözlerinden alıntı. Reklam; çileli, cefakar, vefakar çiftçimize bir saygı duruşu. Atatürk'ün "Köylü milletin efendisidir" sözüne anlamlı bir gönderme.
Son zamanlarda çiftçinin ve çiftçiliğin yeniden hatırlandığına şahit oluyorum. Sebebi, dünyanın kıtlık eşiğinde olması tabii... Mayıs ayında domatesi pazardan 15 liraya alanlar, "zorunluluktan" çiftçiyi hatırlar oldular.
Hatta kent yaşamını bırakıp ücrada tarla bakan, kârlı olduğunu düşünüp beyaz yakasından kurtularak çiftlik kurmaya soyunan, balkonunu seraya dönüştürüp domates, biber, patlıcan eken çok kişi türedi.
Hatırladık ama geç oldu. Neyi mi? Toprağın dikecek bina için değil, ekecek gıda için olduğunu...
"Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda ve son balık tutulduğunda, beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak" diyen Kızılderili Şefi Seattle, sen ne büyük bir bilgeymişsin...
Şeref kürsüsü
Kırıkkale'de 257 bin liralık altınını bozdurup, havale yapmak isteyen yaşlı adamın durumundan şüphelenen kuyumcu Fevzi Akçalı, onun telefonla dolandırıldığını anlayıp, adamın parasını kurtararak "bildiğimiz esnaflığın" henüz bitmediğini hepimize ispatladı.
Zap'tiye
Pazardaki fiyatları gördükten sonra pervazındaki saksılara çiçek yerine domates, biber, salatalık ekenler arttı. "Saksıyı çalıştırmak" bu olsa gerek...
Ne demiş?
Uzun süre uğraştıktan sonra boşanan Özgür Ağaoğlu adlı vatandaş, gelin arabası gibi süslediği aracının plakalarına "Mutluyum", arka camına ise "Bekarlık sultanlıktır" yazdırdı.