Geçenlerde dolandırıcılığın ülkemizde bir iş kolu, hatta sektör haline geldiğini örnekleriyle açıklayan bir yorum yazmıştım. Dolandırıcılık haberleri ise hız kesmiyor. Hemen her gün bültenlere bir mağdur ya da dolandırıcılık çetesi haberi düşüyor. Yöntemlerin ise sonu yok. Yani şu dolandırıcılık konusundaki yaratıcılık ve hünerimizi uzay çalışmalarında kullansak, Amerikalılardan önce Mars'a giderdik vallahi...
Ancak olay sadece kriminal bir vaka olmaktan çıkıp, toplumsal bir ruh hastalığına dönüştü. Hepimiz, Serengeti'deki ırmaktan su içen ceylan gibi tedirginiz. Ha dolandırıldım, ha dolandırılacağım korkusuyla her şeye kuşkuyla yaklaşan paranoyaklara döndük. Banka otomatlarının önünde işlem yaparken, bir yandan da etrafımızı kontrol ediyoruz. Ortada hiçbir neden yokken telefon ve internet üzerinden bankacılık işlemlerini kapatanlar var. Yol soran adam bile bizim için artık potansiyel bir dolandırıcı şüphelisi. Resmi dairelerin internet sitelerinde işlem yaparken bile tedirginiz. Geçenlerde başka bir numaradan arayan bankadaki müşteri temsilcimin yüzüne çat diye telefonu kapattım, o kadar yani..
Bu mesele çözülmezse, hepimiz akıl hastanesinin aynı koğuşunda toplanacağız, ona göre...
Z kuşağı tarih bilmiyor
Üzücü sokak röportajı CNN Türk'te yayınlandı. Muhabir, elinde mikrofonla yollara düşüp, Z kuşağı diye adlandırılan gençlere Yeşilçam'ın efsane oyuncularını ve bir dönemin ünlü şarkıcılarını tanıyıp tanımadıklarını sordu. Sonuç: Utanılacak bir hüsran...
Biri, Münir Özkul ismini ilk defa duymuştu. Diğeri "Hulusi Kentmen" denildiğinde "İsmi yabancı gelmiyor ama yüzünü hatırlayamadım" diyordu. Birine "Cem Karaca kimdir?" diye sordular. "Arabesk şarkıcısıydı galiba" dedi... İçlerinde Yıldız Kenter'i, Ayhan Işık'ı, Adile Naşit'i tanıyan bir kişi çıkmadı
Tamam, ilgi alanları; sosyal medya, bilgisayar oyunları, internet fenomenleri, birkaç rap şarkıcısı ve dizi oyuncusuyla sınırlı olabilir. Ama bu denli cehalet ve ilgisizliğin mutlaka başka bir sebebi olmalı. Çünkü biz, kendimizden önceki neslin sanatçılarını ezbere bilirdik. Aşık Veysel'i, Bedia Muvahhit'i, Liz Taylor'u, Marilyn Monroe'yu, Salvador Dali'yi bir bakışta tanırdık. Bizim de başka ilgi alanlarımız vardı. Futbol, bilardo, koleksiyonculuk, lunapark eğlenceleri, üniversite döneminde kağıt oyunları vs... Ama bu durum bizim dünyadan haberdar olmamıza engel değildi.
Bu konuda fazla ukalalık etmeye niyetim yok. Çünkü mevzu, sosyologların ve eğitimcilerin uzmanlık alanına giriyor.
Ama suçun en büyüğü bana göre ailelerde. Alın çocuğunuzu karşınıza ve bu ülkenin tarihini, sanatını, kültürünü öğretin. Lütfen...
Uzayı da bir güzel kirlettik
İnsanoğlu sadece denizleri, gölleri, akarsuları, ormanları değil, uzayı da el birliğiyle kirletti.
Discovery Channel kanalında izlediğim Uzaydaki Tehlike adlı belgeselde geleceğimizi tehdit eden büyük tehlikeye dikkat çekildi. Meğer 60'lı yıllardan itibaren dünyanın yörüngesini bir uydu çöplüğüne çevirmişiz. Şu anda dünyanın yörüngesinde 8 bin 500 uydu ve milyonlarca enkaz parçası dönüp duruyor. Günün birinde bu korkunç trafik içinde yaşanması muhtemel bir çarpışma ise domino etkisi ile büyük bir yıkıma yol açacak. Hayati önemdeki uydular düşecek. Peki o zaman ne olacak? Uydu aktarımlı televizyon yayınları duracak. Cep telefonları çöp olacak. Uçaklar, gemiler navigasyon uygulamalarından mahrum kalacak. Uzay keşifleri duracak. Hava tahmini yapılamayacak vs... Yani... Arkamızı toplamadığımız için 1950'lerin teknolojisine geri döneceğiz...
Gaf kürsüsü
Mehmet Ali Erbil, ödül töreni sunucusu Melike Öcalan'a "Güzelleşmişsin kız. Elimi değdirdiklerim meşhur oluyor ama sana değdiremedim elimi" deyince, güzel sunucudan tepki gördü: "Öyle bir şey hiç olmadı. Elinizi değdiremediniz. Bunu böyle söyleyin."
Zap'tiye
Erkenden yayından kaldırıldığı için izleyici, başladığı dizinin sonunu bir türlü getiremiyor. Ekranda ikinci sezonuna girebilen istisnasız her diziye ödül verilmeli!
Ne demiş?
"Sarin gazı Müslümanlara karşı kullanılıyordu. Ama ya Avrupalılara karşı kullanılırsa?" (CNN International'ın canlı yayınında bir gazetecinin insanlık dışı sözleri)