Girişte çok net ve iddialı bir cümle kuracağım: Eğer kadın olsaydım, atv'den başka kanal izlemezdim...
Emin olun bunu, mensubu bulunduğum yayın kuruluşunu övmek için söylemiyorum. Zaten yıllardır zirveden inmeyen Turkuvaz'ın yazılı ve görsel yayınlarının benim tarafımdan övülmeye de ihtiyacı yok. Yukarıdaki cümleyi gerçekten inanarak ve yüreğimden geçtiği için yazdım. Neden mi? Anlatayım:
atv'nin dizileri ve programları kadını her daim el üstünde tutuyor. Özellikle de ekranda çizilen güçlü kadın profilleri, boşluktaki genç kızlarımıza ya da hayatına yön vermek için tereddütler yaşayan mağdur kadınlara rehberlik ediyor. atv'nin kendi ayakları üzerinde durabilen kadın karakterleri bazen tarihin akışını değiştiriyor, bazen kuyuların dibindeki hemcinslerini o karanlıktan çekip çıkarıyor, çoğu zaman da kadınları yok etmek için kaldırılan füzeleri havada vuran bir savunma sistemi görevi üstleniyor.
Destan'ın Akkız'ına bakın mesela... Fiziksel eksikliklerinden ziyade özgüvenini yitirip hayata küsen bir erkeği nasıl elinden tutup ayağa kaldırdı. Onu nasıl en büyük devlet makamına oturttu. Kuruluş Osman'daki Selcan, Malhun ve Bala hatunların her biri ayrı bir Anadolu kadın bilgesi. Gerektiği zaman erlerinin yaralarını sarıyor, gerektiğinde kılıç kuşanıp onlarla omuz omuza cenk ediyorlar. Obaların, boyların bir araya gelmesi için önem arz eden her kararın altında kadınların imzası ve imanı yer alıyor. Bir Zamanlar Çukurova'daki Züleyha'nın hikayesi ise tam bir kadın destanı. Yaşadığı tüm güçlüklere ve engellere rağmen hem kadın duygusallığını ve naifliğini kaybetmeyip aşkının peşinde koşuyor hem de koca koca beylerle bilek güreşi yapıyor. Ya Adı Sevgi'deki Elif Öğretmen'e ne demeli? Sahilde can çekişen bir deniz yıldızını tutup yeniden suya atabilmek için kendi hayatını ortaya koyuyor. Tıpkı, Yalnız Kurt'ta vatan millet uğruna serden geçen ikiz kardeşler Esra ve Sare gibi...
Daha Müge Anlı'dan, Esra Erol'dan, Zahide Yetiş'ten söz edecektim ama yerim kalmadı. Onları da zaten uzun uzun anlatmaya gerek yok, icraatları ortada...
Şimdi anladınız mı neden "Kadın olsaydım atv'den başka kanal izlemezdim" dediğimi?..
Emin Bey'in telaşı
Hayatta hiçbir şeyi ertelememek gerektiğini bu kez de bize Emin Bey gösterdi. Emin Bey kim mi? Show TV'nin Baba dizisinde tüm aile fertlerine karşı mesafeli ve otoriter bir tavır takınırken Alzheimer illetiyle tanışınca büyük bir pişmanlıkla telafi çabasına girişen bir baba...
Emin Bey bir gelip bir giden aklı yüzünden kendi kendinden uzaklaştığını fark ediyor. Hatalarını tamir edebilmek için önünde ne kadar süresi olduğunu bilmiyor. Peki ya siz biliyor musunuz? Yarın aklınızın başınızda olacağının garantisi var mı? Hele de çağın hastalığı Alzheimer bu kadar yaygınken...
İşte bu nedenledir ki; sevdiklerimizin yüzünü henüz tanırken, isimlerini hatırlayabilirken anlatalım onlara... Nelerini sevdiğimizi, nelerinden hoşlanmadığımızı... Susmayalım. Çünkü yarın tavana sabit bakan gözlerle susacağımız çok günümüz olacak. Kırdıklarımızın gönlünü almak, "Seni seviyorum" diyebilmek, sevgiye muhtaç bir çocuğun başını okşamak için atletizmdeki o son tur çanını beklemeyelim...
Emin Bey o çanın sesini içinde duydu. Bakalım akıl ömrü o çaresiz depara yetecek mi?.. Oysa sizin zamanınız var. Yarın değil, hemen şimdi başlayın, bilerek ya da bilmeden açtığınız yaraları pansumana...
Ne demiş?
"Gomis topa kavalıyla vurdu..." (Gaziantep FK - Galatasaray maçını BeIN Sports'ta anlatan spiker Özkan Öztürk 'kaval kemiği' demeye çalışıyor)
Gaf kürsüsü
atv Haber'de Esra Erol'un programındaki anne ile oğlunun 27 yıl sonra gelen kavuşma anı anlatılırken, "Vuslat çeyrek yüzyıl sonra sona erdi" denildi. Oysa vuslat, 'kavuşma' demektir.
Zap'tiye
Bizler kayıp neslin mensupları olarak hep "Bir zamanlar maziye bak, ne kadar şendik" diye iç geçirdik. Torunlarımız inşallah şöyle der: "Bir zamanlar maziye bak, ne kadar dandik..."