Kadın cinayetleri dur durak bilmiyor. Her gün en az bir kadın, erkek terörüne kurban gidiyor. Bu tür olayların pek çoğunun "Gel son bir kez görüşüp vedalaşalım" cümlesiyle başladığını gözlemliyorum. Eski eşler ve sevgililer, kadınları bu cümleyle tuzağa düşürüyorlar. Asıl amaçları, bellerine koydukları silahla onları ıssıza çekmek. Son olarak Bakırköy Cumhuriyet Savcısı'nın oğlu Murat Bayırköylü de ayrıldığı sevgilisi Yağmur Sönmez'in bu şekilde canına kıyıp, sonra da intihar etti.
Belli ki sağlıksız ilişkilerin sözlüğünde 'vedalaşma'nın gizli kodu 'pusu' olmuş. İyi de, sevgi eğer kafada ve yürekte bitmişse son vedaya gerek var mı? Ama 'çıkmayan candan' umut kesilmiyor işte...
Eşinden ya da sevgilisinden ayrılan kadınlara naçizane tavsiyem, "Gel son bir kez görüşüp, vedalaşalım" sözüne itibar etmemeleri...
Büyük tehlikeye dikkat!
İnternetin hayatımızdaki rolü giderek artıyor. İyi niyetle kullanıldığında bazen hayat kurtarıyor, bazen de mazlumların sesi oluyor. Ama kötü niyetlilerin eline geçtiğinde dünyanın en tehlikeli silahına dönüşüyor.
Bunun son örneği İstanbul Fatih'te yaşandı. Birileri, "Online arkadaşlar her iki yakada da servisimiz vardır" ve "Arkadaşlar herkesi yerimize bekleriz. Toplu alımlarda indirim vardır" ibareleriyle internette ilan ve duyurular yayınladılar. Ancak pazarladıkları, ne yemek ne de başka bir şeydi. Türlü uyuşturucu maddeyi internet üzerinden aleni olarak pazarlamaya çalışıyorlardı. Neyse ki Fatih Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı ekipler olayın peşine düştü ve evlerinde uyuşturucu imal edip pazarlayan iki kişiyi tutukladı.
Olayın yaşandığı gün Dünya Narkotik Raporu ile yayınlanan gerçekler de ürkütücüydü. Raporda internetin uyuşturucu kullanımındaki rolü, özellikle de internet üzerinden uyuşturucu satışı ve medyanın uyuşturucu kullanımına nasıl etki ettiği anlatılıyordu. Rapora göre durumdan etkilenenler sadece bilinçli olarak sosyal medya kullananlar değil, sosyal medyaya öyle ya da böyle maruz kalanlardı. Raporda bunun gelecek nesiller için büyük bir tehlike arz ettiğinin de altı çizildi.
Aman diyeyim, Gözünüz, internet kullanan çocuklarınızda olsun...
Cüneyt Çakır'ı nasıl gömdüler?
Futbol dünyası uzun süredir 'azledilen hakemler' konusuyla meşgul. Hepsi ayrı ayrı isim ve kariyer sahibi 15 ünlü hakem, ani bir kararla görevlerinden uzaklaştırıldı. Gerekçesiyle ilgili resmi ve doyurucu bir açıklama yapılmaması spekülasyonları artırırken, geçen hafta spor yazarı Atilla Gökçe'nin çok önemli bir yazısı da karambole gitti.
Atilla ağabey o yazısında FİFA kokartlı hakemimiz Cüneyt Çakır'ın tarihe geçmesine nasıl engel olunduğuna dikkat çekti. Zira bu azil kararı alınmasaydı Çakır, üst üste üç dünya kupasında birden görev almayı başaran tek hakem olacaktı. Dahası, Katar'da düzenlenecek Dünya Kupası'nda final yöneten ilk Müslüman hakem olma fırsatını da yakalayacaktı.
Çakır belki AİHM'e gidecek, belki görevine iade edilecek ya da çok büyük bir tazminat kazanacak. Ama ne kazanırsa kazansın, tarihe geçme fırsatı bir daha asla eline geçmeyecek.
Uzun yıllar sonra ilk kez bize gurur yaşatan bir hakemimiz vardı. Onu da insafsızca gömmeyi başardık. Öyle ya, bu coğrafyada hiçbir başarı cezasız kalmaz!..
Gaf'let kürsüsü
Yeni Malatyaspor futbolcusu Sadık Çiftpınar'ın kendi tribünlerine dönerek yaptığı son derece çirkin hareket affedilir gibi değildi. Kulübü tarafından süresiz kadro dışı bırakılan Sadık'ın futbol hayatının bitirilmesi için sosyal medyada kampanya başlatıldı.
Zap'tiye
Hatırlar mısınız bilmem, bugün Ukraynalı sığınmacıların çiçeklerle karşılandığı Almanya- Polonya sınırında bir Suriyeli babaya, kucağında çocuğu varken çelme takılmıştı. Ben unutmadım, unutamam...
Ne demiş?
"Evin direği kolondur." (İstanbul'daki 8 Mart yürüyüşünde kadınların taşıdığı pankartlardan biri)