TRT Belgesel kanalının cuma akşamı Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı desteğiyle hazırladığı özel belgeselleri gözlerim nemli izledim. Siperlere Dolan Dualar'da cephe imamlarının Mehmetçiği nasıl zafere inandırdıkları, onlara nasıl moral ve ruh kattıkları anlatıldı. Savaşın Kaderini Değiştirenler bölümünde ise Cevat Paşa'nın müttefik Alman komutanların "Boğazın içinde değil, girişinde savunma yapalım" önerisine şiddetle karşı çıkarak Erenköy Koyu'na mayın döşetmesi ve bu sayede zaferde nasıl önemli rol oynadığı, Seyit Onbaşı'nın insanüstü bir gayretle 250 kiloluk mermiyi topa yüklemesi anlatıldı. Ama beni en çok etkileyen, Kalemini Toprağa Gömenler bölümü oldu. 1915'de neredeyse hiçbir lise, mezun verememişti. Çünkü öğretmenler ve öğrenciler silah altına alınıp, cepheye gönderilmişti. Bunlar arasında yer alan Galatasaray Lisesi öğrencisi Teğmen Mehmet Muzaffer, birlikteki iki kamyona yeni lastik alınması için İstanbul'a gönderildi. Ama savaş yoklukla sürdürülüyordu. 100 liralık masraf, Erkan-ı Harp tarafından karşılanamadı. Bunun üzerine Teğmen Muzaffer, Galatasaray Lisesi'nin resim atölyesine gidip bir gecede aslından ayırt edilemeyecek bir 100 liralık banknot yaptı ve onu tüccara vererek lastiklerle birlikte birliğine döndü. Esnaf, bankaya parasını yatırmaya gittiğinde banknotun sahte olduğunu anladı. Üzerinde de küçücük bir yazı vardı: "Bedeli Çanakkale'de kanla ödenecektir..." Teğmen Muzaffer ise iki yıl sonra 1917'de Sina cephesinde lastiklerini yenilediği o kamyonetin yanında şehit olacaktı.
1915 yılında İstanbul Lisesi'nden 50 öğrenci de Arıburnu Koyu'nda savaşmak için gönderilmişti. Ama birliklerinin düşman mevzileri üzerine yaptıkları taarruz önceden haber alındığı için adeta kıyıma uğradılar. 50 öğrencinin tamamı orada şehit oldu. O sırada İstanbul Lisesi'nin bir bölümü hastane olarak kullanıldığı için sarıya boyanmıştı. Şehit cenazelerinin gelmesiyle birlikte pencereleri siyaha boyandı. O tarihten sonra İstanbulspor'un renkleri de sarı-siyah oldu.
Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale Savaşı'nın ardından "Biz Çanakkale'ye bir üniversite gömdük" demişti.
Bu ülkenin bekası için bazen üniversite yapmak yetmez. Kimi zaman üniversite gömmek de gerekir...
YAREN LEYLEĞİN VEFASI
11 yıldır iki mahalle ötedeki anasının babasının kabrini ziyaret etmeyenler var.
11 yıldır torunları bir kez gelsin diye huzurevinin penceresinden yol gözleyenler var.
11 yıldır ayrıldığı eşinden olma öz evladının hatırını sormayanlar var.
11 yıldır komşusunun kapısını tıklatmayanlar var.
Ama 10 yıldır binlerce kilometre yol katedip balıkçı Adem Amca'yı ziyaret eden Yaren leylek, 11'inci yıl da gelip, dostunun kayığına kondu. Yukarıda saydığım örneklerden sonra "Ne şanslısın Adem Amca" demek geliyor içimden. Çünkü bir sadık dost, bazen bir ömre bedeldir. Belli ki leylekler kundakta bebek getirmiyorlar artık. Ondan daha çok ihtiyacımız olan vefayı, dostluğu, sadakati taşıyorlar çorak dünyamıza...
Yaren leylek bana geçen yıl bir şiir yazdırmıştı. Ben de bu köşede sizlerle paylaşmıştım. Bu yıl da uzaklardan gelip kucağıma bir ilham tohumu bıraktı:
ENGEREK
Kimi yar uğruna serden bile vazgeçecek
Kimi ser kurtarmaya gurbete el verecek
Aşk kimine ab-ı hayat, kimine zehir zemberek
Kimine yar engerek, kimine Yaren gerek
Gaf kürsüsü
Prof. Uğur Emek'in televizyondaki 1915 Çanakkale Köprüsü hakkındaki yorumu büyük tepki çekti: "Eser siyaseti yaptılar. Çanakkale'yi Atatürk ile değil köprü ile anmak istediler..."
Zap'tiye
Afyonkarahisar'daki mezarlıkta izinsiz kazı yaparak define arayan kişi profesör çıktı. Arkeoloji fakültelerinde Definecilik Bölümü artık kaçınılmaz oldu!
Ne demiş?
"Zırt pırt uçakla uçmak beni yordu. Bir süre bir yerde sabit kalabilmek için geçen hafta Paris'e gitmedim." (Tescilli güzel Şevval Şahin'in büyük fedakarlığı)