'Özgürlükler ülkesi' olmakla böbürlenen ABD'nin karanlık yüzünü National Geographic kanalında yayınlanan Explorer adlı belgeselde bir kez daha gördüm.
11 Eylül saldırılarından sonra ABD yönetimi, milli güvenlik adı altında vatandaşlarının anayasal hak ve özgürlüklerinin bir kısmını askıya aldı. Şüpheli olarak gördüğü tam 77 bin kişiyi izleme listesine (Watchlist) dahil etti. Gelin görün ki, bu 77 bin kişinin, FBI tarafından neredeyse her hareketlerinin izlendiğinden haberleri yok. Peki bu durumdan ne zaman haberdar oluyorlar? Yurt dışına gidip geldiklerinde... Önce havaalanı polisi onları sorguya alıyor, sonra FBI ajanları geliyor. Günler süren araştırma ve sorgulamalar yapılıyor. Hatta içlerinde aylarca işkence görenler bile oluyor.
ABD yönetimi sınırdan 160 kilometre içeriye kadar bir güvenlik kuşağı oluşturmuş. Bu bölgede bulunan izleme listesindekiler tutuklandıklarında telefon etme ve avukatlarıyla görüşme hakkını kullanamıyorlar. Derdest edilip götürülüyorlar ve itiraz da edemiyorlar.
Belgeselde röportaj yapılan Suriye doğumlu bir ABD vatandaşı, tatil dönüşünde JFK Havaalanı'nda nedensiz olarak FBI ajanları tarafından tutuklandığını, özel uçakla Lübnan'a götürüldüğünü, sadece 2 metrekarelik tabut gibi bir hücrede tam 10 ay boyunca fiziksel ve psikolojik işkenceye tabi tutulduğunu, daha sonra da doğduğu ülke Suriye'de serbest bırakıldığını anlattı. Meğer soruşturmada büyük bir istihbarat hatası yapılmış. O adam başkasının yerine tutuklanmış. Ne özür, ne başka bir şey...
İşte "Özgürlük getireceğiz" diye ülkeleri işgal eden, oraları kaosa sürükledikten sonra çekip giden, uzaktan uzağa herkese özgürlük ve demokrasi nutukları atan ABD'nin hali pür melali...
Düşün çocuklarımızın yakasından
Show TV'nin yeni dizisindeki bir sahne izleyiciyi çok rahatsız etti. Mafya lideri, Roman mahallesindeki evlerden birinde dansöz oynatıp eğleniyordu. Şarkıcı kadının küçük oğlu ve onun arkadaşı yaramazlık yapıp kapı aralığından dansözlerin fotoğraflarını çekmeye çalışırken yakalandı. Mafya babası, çocukları ceza olsun diye dansöz gibi oynatmak istedi. Anne kendini ortaya attı, engel olmaya çalıştı. Adam bu kez de çocukları yakalayıp, avuçlarının içine bıçakla Çingene P.ç. anlamına gelen "PÇ" harflerini kazıdı. Sonra da anneyi kafasından vurup öldürdü.
Pedofili, taciz, vahşet, dehşet 32 kısım tekmili birden o sahnenin içindeydi. Seyirciler sosyal medyada isyan etti. İçlerinde "Kanal değiştirmedim, televizyonu tümden kapattım" diyenler bile oldu.
Reyting uğruna çocuk sömürmekten vazgeçin artık...
Normale hasret kaldık
Hayatımızda o kadar çok anormallik oluyor ki, cümleten normale hasret kaldık. Bunun en belirgin örneğine geçen pazar akşamı haber bültenlerinde rastladım. Motosikletli genç, karşıdan karşıya geçmeye çalışan adama hafifçe çarpıyor. Her ikisi de yere yuvarlanıyorlar. Sonra birbirlerine iyi olup olmadıklarını soruyorlar. Ardından birbirlerine sarılıp, helalleşerek ayrılıyorlar. Devamında o motosikletli gençle röportaj yapılıyor ve kahramanlaştırılıyor.
Aslında olan biten gayet normal. Küçük kazalarda yapılması gereken de zaten bu. Ama dedim ya, bunca anormalliğin içinde normal olanın haber değeri arttı. Trafikte yol verme yüzünden hemen her gün cinayet işlenen bir coğrafyada hepimiz elimizde kandil, 'iyilik' arar olduk...
Ne demiş?
"Şu anda ben neden takım çalıştıramıyorum? Kulüp başkanları bana korneri; penaltıyı; serbest vuruşu kimin atacağını söyledikleri için... Eğer paraları bu kadar tatlıysa kendilerine tatlıcı dükkânı açsınlar." (Youtube'daki Forza 1.Lig programında Alper Kınar'ın sorularını cevaplayan Teknik Direktör Coşkun Demirbakan'ın sözleri)
Gaf kürsüsü
Sevgili dostum Tansu Sarı, FBTV'de yayınlanan Gündem Özel programındaki diyaloğu not etmiş: Tunç Elibol: Camiaya mesajınız var mı? Ali Koç: Ben 15 dakikadır zaten bunu anlatıyorum.
Zap'tiye
Yıllardır şu Dr.Oetker'e çok acıyorum. Sen koskoca tıbbı bitir, sonra git muhallebi sat.