Pazar sabahı, hemen her hafta sonu olduğu gibi Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu'nun Atv ekranlarındaki keyifli sohbetine ortak olmak için ekran başındaydım. Hocamız, yine sokaktaki vatandaşların yönelttiği soruları yanıtlıyordu. Ama bu kez Hatipoğlu'na soru yönelten, Sultanahmet Meydanı'ndaki Japon turistler oldu. Dediler ki, "Japonya'da hangi din yaygındır? Budizm mi, Hristiyanlık mı, Müslümanlık mı?" Hoca, soru karşısında şaşkınlığını gizleyemedi:
"Ben bunu nereden bileyim? Bunun cevabını onlara sormak lazım. Bildiğim kadarıyla eski dönemde, Uzak Doğu ülkeleriyle ticaret yapan Müslüman iş insanlarının üstün ahlakı ve dürüstlüğü, İslam'ın orada yaygınlaşmasına önayak olmuştur. Yine de onların kendilerine özgü bir dini inanışları var, onun yaygın olduğunu düşünüyorum. Bence bu kafilenin dini konularla pek ilgisi yok. Öyle olsa, kendi ülkeleriyle ilgili bu soruyu bana sormazlardı."
Japonlar bilgi tutkunu bir toplumdur. İnanıyorum ki, İslam hakkında doğru bilgilere ulaştıkları andan itibaren Müslümanlık bu ülkede de yaygınlaşacaktır. Keşke Kur'an ve Sünnet programı Japonya'da da yayınlansa...
Kadın, kadının kurdu mu?
Ekranlarda sıkça dönen bir mobilya reklamındaki ayrıntı kafama takıldı. Doğtaş reklamındaki kadın, evini yeni dekore eden arkadaşına misafirliğe gidiyor. Etrafa bakınıyor ama belli ki bir sıkıntısı var. "Acaba söylesem mi?" diye büyük bir tereddüt yaşıyor. Sonunda "Dayanamayacağım, artık söyleyeceğim" deyip, şu cümleyi kuruyor: "Sen ne zevkli kadınsın!.."
Sanırsınız, kocasının onu kendisiyle aldattığını itiraf edecek... Bir kadının bir başka kadına, üstelik yakın bir arkadaşına iltifat etmesi, onu övmesi bu kadar mı zor?
Tatlı dilin gücü
Alper Alp... Gazeteci dostum. Aylık yayınlanan magazin ve cemiyet haberleri dergisi Moon Life'ın kurucusu ve yayın yönetmeni.
Dergiciliğin ne kadar zor olduğunu iyi bilenlerdenim. Meslek yaşamımda pek çok dergi çıkardım. Hele reklam pastasının daraldığı, dijitalin egemen olduğu, kağıt ve baskı maliyetlerinin zirve yaptığı böylesine zorlu bir dönemde klasik dergicilik yapmak gerçekten de artık deli işi. Ama Alper bunu alkışlanacak bir inatla sürdürüyor. Sadece o kadar da değil, her yıl ülkenin en önemli ödül törenlerinden birini organize ediyor. Aynı gecede Ozan Doğulu Orkestrası'nı sahneye çıkarmak, Gülben Ergen'e konser verdirmek, geceyi Buket Aydın'a sundurmak, Orhan Gencebay'dan Uğur Dündar'a kadar son derece geniş bir yelpazede neredeyse tüm ünlüleri aynı çatı altında buluşturmak her babayiğidin harcı değil.
Peki Alper bunu nasıl başarıyor? Kimsenin karşı duramadığı tatlı diliyle... Ben bugüne kadar ona "Hayır" diyen kimseye rastlamadım. İnsanların ağzından giriyor, burnundan çıkıyor, herkesi 5 dakikada ikna ediveriyor, "Her gazeteci aynı zamanda sıkı bir halkla ilişkilercidir" sözünü kanıtlıyor. Helal olsun...
Şefin tavsiyesi
MasterChef yarışması ile hayatımıza katılan İtalyan şef Danilo'yu son zamanlarda Karam çikolata reklamında izliyoruz. Şefimiz, bitter çikolatanın nasıl yeneceği konusunda adeta 'master class' veriyor. Efendim, özellikle çikolatanın bitter olanı, mutlaka ağızda eritilerek yenmeliymiş. Ürünü hemen katır kutur yemeyip, önce damağımıza yapıştıracak, orada erimesini bekleyecekmişiz.
Baklava ustaları da baklavayı ters çevirip, alt kısmı (şerbetli bölümü) damağa gelecek şekilde yemeyi tavsiye ederler. Ne dil, ne diş, ne boğaz... Lezzeti tarif etmek için neden 'damak tadı' denildiği ortada.
Gaf kürsüsü
Haber bültenlerine yansıyan Fatih'teki yol kavgası öncesindeki diyalog. KADIN: Abicim sinyal verdik, görmedin mi? ADAM: Her sinyal verene yol mu vericez?
Zap'tiye
Sherlock Holmes yaşayıp bizim gündüz reality show programlarını izleseydi, dedektifliği bırakıp, pazarda limon satmaya başlardı.
Ne demiş?
"Çekim sırasında Fatma Girik bana bir tokat attı, parmağım çıktı. Setlerde dayak yiye yiye atmayı öğrendim." (Hülya Avşar'ın Dayı Şov'daki sözleri)