Bir dönem gündemi uzun süre meşgul eden "Menemen soğanlı mı olur, soğansız mı?" tartışmasına son noktayı Atv'nin Kim Milyoner Olmak İster? yarışması koydu. Sorulardan biri, "Menemenin TDK Güncel Türkçe Sözlük'teki tanımında '... yapılan bir yemek' ifadesinden önce tam olarak hangisi yazar? a) Yumurta ve domatesle b) Yumurta, kaşar peyniri ve domatesle c) Yumurta yeşil biber ve domatesle d) Yumurta, soğan, yeşil biber ve domatesle" şeklindeydi. Ben de tıpkı yarışmacı Mehmet Zeki Özkan gibi C'yi, yani "Yumurta, yeşil biber ve domatesle" şıkkını gözüme kestirmiştim. Yarışmacı, "C" dedi ve elendi. Meğer doğru yanıt "Yumurta, soğan, yeşil biber ve domatesle" imiş ve Türk Dil Kurumu raconu çoktan kesmiş. Menemen soğanlı olurmuş.
Kişisel tercihimi sorarsanız, kesinlikle soğansız!
Üç Kuruş'luk Çukur
Show TV'nin yeni dizisi Üç Kuruş, Çukur'un dümen suyuna kapılmış gibi görünüyor. Yine bir mahalle öyküsü. Bu kez Roman vatandaşların yaşadığı bir yer. Kullanılan mekanların bir çoğu da Çukur'da daha önce gördüğümüz yerler, (Saz heyetinin çaldığı iskele, Balat sokakları vs. gibi) hatta türküler (Bir Anadan Doğan Yolcu) bile aynı. Dizinin pazartesi gecesi yayına verilmesi de eski Çukur izleyicilerine sarkıtılan bir olta gibi. Aynı yapım şirketi tarafından, aynı reji diliyle çekilmesi de bu kasıtlı benzeşmeyi artırıyor.
Çukur'daki Meke ile İdris Baba, edindikleri müthiş tecrübe nedeniyle olsa gerek, bu kez polis olmuşlar. Medet hidayete ermiş, imana gelmiş, dudağından dua eksik olmayan, mahallenin fahri din adamına dönüşmüş. Medet'in sevgilisi Cennet doktor çıkmış, Adli Tıp'ta iş bulmuş. Üç noktalı, iki şapkalı Çukur alametinin yerini de avuç içine bıçakla kazınan ÇP harfleri almış. Anlamı da Çingene P.çi imiş, tövbe estağfurullah.
Gelin görün ki, Roman mahallesinde Roman ağzıyla konuşan tek kişi yok. Muhacir ağzıyla, Trakya şivesi arasında gidip gelen garip bir konuşmaya sahipler. Bence tüm kadro topluca diyalekti kursuna gitmeliler. Hatta baş karakterlerin Roman havası oynamaktan bile haberleri yok. Düğünde neredeyse zeybek oynuyorlardı. Ayrıca benim bildiğim, bir Roman düğününde her şeyi Çeribaşı düzenler. Ama kendisi her nedense ortalarda hiç görünmedi. Ben senaryo ekibinin yerinde olsam; Kibariye, Tarık Mengüç, Balık Ayhan ve Kobra Murat'tan oluşan bir danışman ekibi kurardım.
Bu arada hikayeye iliştirilmiş bolca sosyal mesaj da vardı. "İte, köpeğe abi diye diye, memleketi mafyaya peşkeş çektiniz" ya da "Romandan sadece darbukacı, yankesici, hırsız, uğursuz mu çıkar sanıyorsun? Fırsat verildiğinde, engel olunmadığında doktor da çıkar Romanlardan" gibi...
Diğer taraftan, verdiği bazı olumlu mesajlara rağmen dizide Romanlar'ın hep kanun dışı işlerle ilgilendiği, neredeyse tüm kötülüklerin kaynağı gibi gösterilmesi, hem Romanlar'dan hem de her türlü ayrımcılığa karşı çıkanlardan çokça tepki göreceğe benziyor. Bence dizinin geleceğini bu tepkiler belirleyecek.
Zaman nasıl büküldü?
Cuma günü BBC Earth kanalında harika bir belgesel izledim. Adı Einstein ve Hawking'di... Buluşları ile uzayı ve zamanı daha iyi anlamamızı sağlayan iki dahinin, kuram ve felsefelerini özümseyebilmek için beynime fazla mesai yaptırmak zorunda kaldım. Özellikle de anlamakta hâlâ güçlük çektiğim kuantum ve kara delik konularında bayağı bir master yapma olanağı buldum.
Belgesel sayesinde öğrendiğim ilginç kesişme ise beni bir hayli şaşırttı. Albert Einstein 14 Mart'ta doğmuştu. Stephen Hawking ise bir başka 14 Mart'ta öldü. (Bizim tek resmi bilim bayramımız olan Tıp Bayramı da 14 Mart'ta kutlanmıyor mu?) Ayrıca Stephen Hawking, ünlü astrolog Galileo'nun 300'üncü ölüm yıl dönümünde doğmuştu.
Şimdi gel de zamanın bükülebileceğine inanma!..
Gaf kürsüsü
Üç Kuruş dizisindeki Komiser Efe ile Kartal, çamurlu sokakta kavga ediyor. Komiser, Kartal'ın göğsüne ayağının tabanıyla tekme atıyor. Ama Kartal'ın beyaz atletinde zerre çamur izi yok.
Zap'tiye
Fenerbahçe yönetiminin yerinde olsam formalara yaşlanma karşıtı krem reklamı alırdım. Çünkü taraftar her maç izleyişinde en az 10 yıl yaşlanıyor!
Ne demiş?
"Cevapları olan kişileri dinlemeyin, soruları olan kişileri dinleyin." (BBC Earth'teki Einstein-Hawking belgeselinden Albert Einstein'ın sözü)