atv'nin Hafta Sonu Kahvaltı Haberleri'ni izlemek benim için büyük bir keyif ve ayrıcalık haline geldi. İbrahim Sadri'nin samimi, sıcacık, yumuşacık sunumunun yanında, 'özel haber' olarak ekrana taşınan 'insan hikayeleri' bana özlediğim haberciliği sunuyor.
Bu kez haberin altında atv'nin deneyimli muhabirlerinden Samet Öztaylan'ın imzası vardı. Samet kalkıp, Eskişehir'e gitmiş. Orada çobanlık yapan Kadir Çelik ile röportaj yapmak için. Peki o çobanın özelliği ne? Hukuk Fakültesi'ni, İşletme'yi, Veterinerlik Fakültesi'ni bitirip, bir süre de avukatlık yaptıktan sonra köyüne, çobanlığa dönmüş. "Neden?" diye sordu bizim Samet, Çoban Kadir'in ağzından hayatın gerçek anlamı döküldü: "Etrafımdaki insanları görünce, hayvanların karşılıksız sevgisine, şefkatine yöneldim. Adamın biri köpeğime çarptı, arkasına bakmadan kaçtı. Bunun üzerine köyüme dönüp, çobanlık yapmaya başladım. Tolstoy'un 'İnsan Neyle Yaşar?' diye bir kitabı var. İnsanlar sevdikleri işi yapsınlar. Üstüm kirli olsa da, keçi, koyun koksam da, kendimi son derece mutlu ve huzurlu hissediyorum."
Haberin başlığı, "Cübbeyi çıkardı, kepenek giydi" şeklindeydi. Bayıldım...
Bir başkadır benim memleketim
National Geographic'de aylardır büyük bir ilgiyle izlediğim bir belgesel var: Gökyüzünden Avrupa... Almanya'yı, Hollanda'yı filan kameralı drone'larla gökyüzünden görüntüleyip, saklı güzelliklerini ortaya çıkartan müthiş bir yapım. Zaten bu kameralı drone teknolojisi, televizyon ve sinemanın görselliğine çağ atlattı. Yeryüzündeyken asla fark etmediğimiz dünyaya özgü pek çok şaşırtıcı güzellik, bu belgesel sayesinde önümüze serildi.
Ben de "Acaba sıra bizim cennet ülkemize de gelir mi?" diye merakla bekliyordum. Pazar akşamı bir de baktım karşımda Gökyüzünden Türkiye bölümü... Önce Kapadokya ve balonlar, sonra Malatya'da gökyüzünden halı gibi görünen kayısı kurutma festivali... Ardından gerçek halılar... Antalya'da buğday hasadı bittikten sonra renklerinin ağartılması için tarlalara serilen halıların gökyüzünden görüntülenmesiyle, doğanın adeta bir patchwork'e dönüşmesi... Derken, Toroslar'ın yörüklerinin yüzlerce metre yüksekten çekilen hayatta kalma mücadeleleri. Pamukkale'nin pamuk travertenlerinin büyüleyici hali... Ölüdeniz'in ölüyü dirilten kuşbakışı görünümü... Ressamları kıskandıran renkleriyle Karadeniz yaylaları... Fonda İstanbul Boğazı'nın büyüleyici manzarası eşliğinde Sultanahmet Camii'nin nefes kesici restorasyon çalışmalarına üç minare boyu yüksekten tanık olmak... Ve 2023 metre ayak açıklığıyla dünya rekoru sahibi Çanakkale 1915 Köprüsü'nün ayaklarına son bloğun konulmasına gökyüzünden şahitlik etmek...
Eğer bir Hollandalı, İngiliz ya da Fransız olsam, bu belgeseli izledikten sonra bulduğum ilk uçakla Türkiye'ye gelir, gördükten sonra da iltica ederdim!
Bu belgesel bir kez daha bana "İyi ki bu topraklarda doğmuşum" dedirtti. Ne olur bu 'ayrıcalığın' değerini bilelim.
Sanat yönetmenleri dikkat!
Ufak Tefek Cinayetler dizisinde duvara asılı tablolar Ay Yapım'ın başına iş açtı. Ressam Aylin Zaptçıoğlu, 4 tablosunun sahtelerinin çeşitli zamanlarda dizide yer alması nedeniyle açtığı telif davasını kazanarak 12 bin lira tazminat almaya hak kazandı. Zaptçıoğlu'nun avukatı "Ressama ait 4 tablonun çoğaltılmış nüshası dizide kullanılmıştır. Eserler hem orijinal değil hem de izinsiz olarak çoğaltılıp yayınlanmıştır" dedi.
Sanat yönetmenleri artık dizilerde kullanacakları aksesuarlar konusunda çok daha dikkatli olmak zorundalar. Aman diyeyim!
Gaf kürsüsü
İstanbul Film Festivali'nde ödül alan, Antalya Film Festivali seçkisinde yer alan Ah Güzel İstanbul belgeselinde Topkapı Sarayı'nda idam edilen Osmanlılardan söz edilirken "Bugünün Saraylısı, yaptıklarının hesabını vermeyecek olmanın rahatlığındadır" şeklindeki ifade infial yarattı.
Zap'tiye
Hakem kararlarını didiklediğimiz kadar, hakim kararlarını tartışsak, adalet reformuna gerek kalmazdı.
Ne demiş?
"Kötülerin arasında iyi, iyilerin arasında kötü olmak zordur." (Kırmızı Oda dizisinden)