Antalyaspor-Beşiktaş maçı bitmiş. Beşiktaş, şampiyonluk yolunda çok önemli iki puanı Antalya'da bırakmış. Antalyaspor'un teknik direktörü, ülkenin en önemli spor adamlarından biri Ersun Yanal maçtan sonra basın toplantısında konuşuyor. Şöyle bir medya mensuplarına bakıp, devam ediyor: "Siz soru sormazsınız nasıl olsa, ben söyleyeyim..." Sonra da maç ve hakemlerle ilgili görüşlerini bildiriyor. Sözü bitince tekrar basın mensuplarına doğru bakıyor, soru olmayınca kalkıp gidiyor.
Benzer bir tepkiyi geçenlerde Alanyaspor Teknik Direktörü Çağdaş Atan da göstermişti. Beşiktaş'ı 2-1 yendikleri maçtan sonra düzenlediği basın toplantısındaki sessizlik karşısında hayretler içinde kalıp, "Soru yok mu arkadaşlar?" diye sormuş, ardından da "O zaman medyaya da gerek yok" diyerek salonu terk etmişti.
Spor medyası için varsa yoksa dört büyükler... Gerisi tırt... Oysa Anadolu'da takımlarına gönül veren milyonlar var. Büyük takımlara karşı aslanlar gibi mücadele eden futbolcularının ve teknik direktörlerinin ne diyeceğini merakla bekleyenler...
Ben de spor muhabirliğinden geldim. Müdürüm Şansal Büyüka maçtan önce görev dağılımı yapardı. Bir kişi maç yazısı yazacak, diğeri özel notları derleyecek, biri rakip, diğeri deplasman takımının basın toplantısını izleyecek, bir kişi maçın ilk 15 dakikasından taşra baskısı için fotoğraf yetiştirecek. Ben eğer izlediğim basın toplantısında teknik direktöre, ya da kulüp yöneticisine soru sormazsam, dönüşte fırça yiyeceğimi bilirdim. Bazen öyle sorular sorup, öyle cevaplar alırdım ki, maç yazısının üstünde sayfaya manşetten girerdi.
Ben eski bir spor muhabiri olarak Ersun Yanal ve Çağdaş Atan'ın sözlerinden çok utandım. Umarım genç muhabir arkadaşlarım ve müdürleri de utanmışlardır...

Biz önerdik, gerçekleşti
Yazıyı ta geçen yıl 9 Ağustos'ta yazmıştım, "Yeni filmler ve oyunlar internette yayınlansın" başlığıyla:
"Tiyatrocular kan ağlıyor. Sinema sektörü de öyle... Pandemi nedeniyle geçen sezonun yarısı 'sıfır gelirle' kapandı. Kayıp büyük. Yeni sezonun Eylül ayında açılması planlanıyor ama ne film çekilebildi, ne de oyun prova edilebildi. Ayrıca sinema ve tiyatro salonları ancak yarı kapasite ile çalışabilecek. Koltuklar arasında ikişer üçer boşluk bırakılacak. Bu da gelirleri en az yarıya indirecek. Zaten güç bela ayakta duran sinema ve tiyatro salonu işletmecileri şimdilerde bu süreci nasıl atlatacaklarını kara kara düşünüyorlar.
Konuyla ilgili naçizane bir önerim var: Tiyatro oyunları ve filmler internetten yayınlansın. İzleyiciler bilet paralarını online yatırarak karşılığında bir link adresi ve şifre alsın. Sonra da diledikleri filmi ya da oyunu evlerinin konforunda, üstelik virüs tehlikesi yaşamadan izleyebilsin. Görüntülerin üzerine o şifreler bindirilip, korsan yayın önlensin.
Bu yeni uygulama için yeni sezonu beklemeye gerek yok. Hemen başlayabilir. Lütfen kimse 'Karşıda seyirci olmadan yapılan gösteriye tiyatro denemez' filan romantizmine kapılmasın. Bu uygulama, her şey normale dönene kadar, kıt kanaat geçinen tiyatroculara, kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalan sinema salonu sahiplerine ve işletmecilerine 'can suyu' olur. Bence üzerinde düşünmeye değer."
İşte böyle yazmışım aylar önce. Şimdi etrafıma bakıyorum, önüm arkam sağım solum dijital tiyatro. Digitürk'te tiyatro kanalı, BKM'den internet yayını, Youtube üzerinden prömiyer yapan oyunlar, Tiyatrolar TV gibi yayın platformları...
Aklın yolu nasıl da bir?.. Siz yeter ki bir kibrit çakın, herkes uzatır meşalesini...

Gaf kürsüsü
Bursa'da basılan kahvehanenin sahibinden akıl uçuran savunma: "Ailece toplanmıştık. Aile kahvesi bizimki..."

Zap'tiye
ABD yönetimi, Boğaziçi Üniversitesi'ndeki olayların yakından takip edildiğini bildirdi. Doğrusu hiç şaşırmadık. Bu ülkeyi karıştıran ne varsa, ABD'nin 'yakından' izlediğini biliyoruz zaten...

Ne demiş?
"İnsan iki şeyi göremez: Bir çok uzaktakini, bir de çok yakınındakini..." (atv'nin dizisi Maraşlı'da Celal'in sözü.)