Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Erkekler masası mı kadınlar konseyi mi?

Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz'ı cazip kılan sebeplerden biri de erkeklere hitap eden sert bir mafya dizisi gibi görünse de aslında kadınların sosyal hayatımızdaki baskın duruşlarını ve anaerkil bir toplum yapısına sahip olduğumuzu sık sık vurgulaması. Dizide erkeklerin mafya hesaplaşmaları kadar, kadınların kendi aralarındaki hükmetme savaşları da büyük ilgi görüyor.
Peki Eşkıya'nın erkekleri ile kadınları arasında ne gibi farklılıklar var?
Size zahmet olmasın diye ben kafa yordum:

Erkekler çekip vuruyor, kadınlar işkence ede ede ölmekten beter ediyor.
Erkekler istihbarat için Alparslan'ı kullanıyor, kadınlar ise çenesi düşük Enişte'yi.
Erkekler intikam için mekan basıyor, kadınlar intikam için mekanı dar ediyor.
Erkekler masada kozlarını paylaşıyor, kadınlar yatakta.
Erkekler tabanca ile vuruyor, kadınlar çeneleriyle.
Erkekler sadece masayı yönetiyor, kadınlar ise hepsini.
Aldatmak erkeklerin elinin kiri, kadınların ise bitmeyen kini.
Erkekler hasımlarının kalemlerini kırıyor, kadınlar ise onurunu.
Erkekler Reis'in Hızır olduğunu sanıyor ama kadınlar asıl Reis'in Hayriye Hanım olduğunu biliyor.
Erkekler sütlaç seviyor, kadınlar ise soğuk intikam yemeği.
Erkekler istediklerini çelmeyle alıyor, kadınlar cilveyle.

Yere çalınan insanlık
Haber bültenlerinde bir esnaf tarafından gürültü yapıyor diye tekme tokat dövüldükten sonra yere çarpılan çocuğu izlemiş olmalısınız. İzlemediyseniz şanslısınız demektir. Çünkü o an bir türlü gözümün önünden gitmiyor.
Bu nasıl bir gözü dönmüşlük, nasıl bir merhametsizliktir ki, bacak kadar çocuğu sokak ortasında dövdükten sonra kaldırıp kafa üstü asfaltın üzerine atabiliyorsun? Senin evladın, kardeşin, yeğenin, kuzenin yok mu? Peki sen hiç çocuk olmadın mı? Bir çocuğun fiziki güçsüzlüğünü, çaresizliğini hayatın boyunca hiç yaşamadın mı?
Hadi o canavar ruhlu biri diyelim. Peki ya etrafındakiler? Adam, çocuğu caddenin ortasında 5 dakika evire çevire dövüyor, sonunda kafa üstü yere fırlatıp hayatına kast ediyor. Çocuk düştüğü yerde dakikalarca ağıyor. Bakıyorum, etraftakiler hiç oralı değil. Bırakın çocuğun yardımına koşmayı, dönüp bakmıyorlar bile... Şu pandemi döneminde insansızlığa alıştım da, 'insanlıksızlığa' bir türlü alışamıyorum...

Piste dökülen gözyaşları...
Türkiye'de Formula 1 yarışlarının sevilip, izlenmesinde spiker Serhan Acar'ın büyük katkısı var. Geçenlerde değerli meslektaşım Sina Koloğlu köşesinde Serhan'ın yarışlara nasıl hazırlandığını yazınca onu duyduğum saygı bir kat daha arttı. Adeta pilotlar gibi kampa girdiğini öğrendim.
Gerçekten de Serhan Acar'ın Formula 1 konusundaki uzmanlığı tartışılmaz. Teknik detaylarından ve hızından dolayı anlatımı son derece zor olan bu spor dalını hepimize sevdiren Serhan Acar her türlü takdiri hak ediyor.
Serhan, İstanbul Park'taki yarışta da son derece başarılıydı. Ancak yarışın son turunda Hamilton finişe koşarken duygularına hakim olamayarak bağıra çağıra ağlamasını doğrusu yadırgadım. Sanırsınız A Milli Futbol Takımımız, Dünya Kupası'nı kazanmış. Evet, yarışın İstanbul'da koşulması önemliydi. Hamilton'un, Schumacher'in rekorunu egale ederek 7'nci kez şampiyonluğu kazanması da öyle. Ama kenardaki Mercedes takımının direktörü bile Serhan kadar gözyaşı dökmedi...

Gaf'let kürsüsü
Aksaray'da Covid-19 testi pozitif çıkan ve evde karantinada olması gereken şoför şehirlerarası otobüsün direksiyonunda yakalandı.

Zap'tiye
Bütün dünya koronavirüs aşısını bulmaya çalışırken, en etkili ilacı ben buldum. Adı biraz uzun ama akılda kalıcı: Kıçınıkıroturevinde.

Ne demiş?
"Sallanan mavi bayrakları görünce mikrofon başında ben bile yana çekilecektim." (Formula 1 spikeri Serhan Acar'ın sözleri) (Formula 1'de mavi bayrak gösterilen pilotlar yavaşça servis alanına dönmek zorundadır)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA