Meğer ne zormuş 'öksüz' kalmak... 7 yaşında da, 57 yaşında da...
Ök'ün meme olduğunu biliyordum da, bir evladın, ömür boyu memeden kesilmediğini annemi yitirdiğimde anladım. Meğer o var oldukça emip dururmuşum hayatı... Şimdi gözü kapalı ök arayan bir yavru kedinin çaresizliğini yaşamam, bundanmış...
Ömrünü bir eşe ve üç evladına adayan, bu uğurda her türlü fedakarlığı göze alan, hayattaki en büyük gururunun 'aslan gibi üç erkek evlat yetiştirmek' olduğunu her söyleyişinde mavi gözleri yaşla dolan bir savaşçı ananın üzerine toprak dökmek ne zormuş..
Ve ne büyük gururmuş, bir annenin, bir babanın ardından tek bir kişinin bile kem söz bir yana, sitem ya da serzenişini bile duymamak... Bir evlat için bundan büyük miras olur mu?..
Burnum anamın kokusunu, boynum onun yatıştırıcı koynunu ararken şimdi tek yapabildiğim, ardından yüreğimin döktüğü gözyaşlarını şiirime mürekkep etmek...
AH ANNEM...
Kırıldı gönlümün sazı
Çalmaz artık hicazı
Aklımda silinmez yazı
Gibi kaldın ah annem
Yoktu senden beyazı
Bereket kıldın birazı
Ömrümün eksik niyazı
Gibi kaldın ah annem
Dünya alem senden razı
Yok kimsenin itirazı
İnsanlığın imtiyazı
Gibi kaldın ah annem
Elimde toprağının tozu
Dilimde gözyaşımın tuzu
İçimde garip bir sızı
Gibi kaldın ah annem...
Hoş geldin İbo
Hem de ne hoş geldin... Sesini, soluğunu, sohbetini ne çok özlemişiz. 9 yıl sonra İbo Show yeniden Star TV ekranlarındaydı. 9 yıl önceki ilk programın konukları Deniz Seki ve Kutsi yine stüdyodaydılar. Deniz Seki cezaevi günlerinin en hüzünlü şarkılarını okudu. Kutsi ilk programı forse etmek için elinden gelenin fazlasını yaptı. Diğer konuklar Sibel Can, Aydemir Akbaş ve Şafak Sezer de hem İbo'yu, hem seyircileri mutlu edebilmek adına büyük çaba harcadılar. Özellikle Sibel Can, kelimenin tam anlamıyla reyting için çırpındı. İbo ilk programa 'can dostlarını' davet ederek, kendine psikolojik bir avantaj sağlamakla çok akıllılık etmişti. Yeni İbo Show'un bana göre tek falsosu, sanki aceleye getirilmiş gibi görünen montajıydı. Kopukluklar, sekmeler, yanlış kamera seçimleri yapımın teknik hataları olarak göze battı.
Gelelim en büyük hataya: Konuklar eğlenmeye, eğlendirmeye değil de sanki bir yardım kampanyasına katılmış gibiydiler. Bu duyguyu abartınca, programa bir hüznün hakim olmasına sebep oldular. Oysa İbo'nun acınmaya asla ve asla ihtiyacı yoktu. Çıkıp o billur sesiyle takır takır şarkılarını da söyledi. Eminim, üzerindeki çekingenliği atıp, yeniden kendine güvenmeye başlayınca bize yine o bayıldığımız eski İbo Show'ları sunacak. Haa, bir de... İbrahim Tatlıses'in sol kolu pek hareket etmiyormuş diyorlar. Fark ettiysem ne olayım...
Halay çeker gibi
Türkiye, Rusya'yı 3-2 yenip umutlarımızı yeniden yeşertti. Bu arada millilerimizin son üç maçında tam 9 gol atmasına rağmen sadece tek galibiyet elde etmesi, önemli bir defans zaafına işaret ediyor. Ömrü kalecilik yapmakla geçen milli takımımızın teknik direktörü Şenol Güneş'in hâlâ bu savunma sorununa bir çare bulamaması ise çok garip. Her neyse, benim takıldığım gariplik ise başka. Millilerimiz seremonide İstiklal Marşı çalınırken birbirlerine sarıldılar. Aslında 'Kenetlendik' mesajı vermek istediler. Ama bunun yeri orası değildi. İstiklal Marşı her zaman her yerde ayaklar bitişik, kollar yanda, orta parmak pantolon çizgisine gelecek şekilde yapışık, baş dik, göğüs ileride ve daima 'hazırol'da dinlenir ya da söylenir. Öyle halay çeker gibi değil...
Gaf kürsüsü
Koronavirüsün en yoğun görüldüğü İstanbul Esenyurt'taki bir gece kulübünde maskesiz, mesafesiz Uganda Güzellik Yarışması düzenlendi. Eh, bundan sonrasını Uganda düşünsün...
Zap'tiye
Kokoreççinin alt katındaki gizli pavyon basılmış... Üstte "Garson bize iki kokoreç, bi döner", altta "Garson yan masaya bizden bi yanar döner..."
Ne demiş?
"Umutsuzluk kolayca tedavi edilebilen bir derttir." (National Geographic kanalındaki Picasso drama/ belgeselinden)