Şehir eşkıyası, yanına 10 kişi daha alıp dünürünün dükkanını basıyor. Zavallı adamı sopalarla öldüresiye dövüyorlar. Adamın kolları, bacakları, omurgası, kaburgaları kırılıyor. Saldırganlar mekandan çıkarken de ellerindeki sopalarla dükkanı tahrip ediyorlar. Peki sonra ne oluyor? İfadeleri alındıktan sonra serbest bırakılıyorlar.
Bir başka adam, dükkanının önüne park eden kadın sürücü ile tartışıyor. Kavga şiddetlenince kadını itip düşürüyor. Büyük şans eseri kadın demir dubaların tam arasına düşüyor. Kafasını aracının kapısına çarpıp yaralanıyor. Peki sonra ne oluyor? Saldırgan, ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılıyor.
Gördüğüm kadarıyla bu ülkede sınırsız bir 'adam dövme özgürlüğü' var. Darp eden iki saat sonra evine dönüyor, darp edilen 10 gün hastanede kaldıktan sonra...
Az önce sözünü ettiğim iki olay, güvenlik kameraları ile açık seçik tespit edilmiş. Ortada su götürmez birer saldırı ve darp olayı var. Yani araştırılacak, soruşturulacak fazla bir durum yok. Oysa olaylar gün gibi ortadayken, zanlılar anında aramıza salınıyor.
Hukukçu büyüklerimden ricamdır: Bir saldırganın tutuklanması, nezarete atılması için ne gerekir? İlle de saldırdığı adamın ölmesi mi? Aranızdan biri bana bu garabeti açıklayabilir mi? Adam dövmenin karşılığında caydırıcı bir ceza olmazsa, şiddet sokaklara egemen olmaz mı? "Nasıl olsa serbest kalacağım" diye düşünen şehir eşkıyaları iyice azmaz mı?
Türkiye, beyzbol ligi olmamasına rağmen dünyada en fazla beyzbol sopası satılan ülke... Nasıl olmasın ki?
Uzak Ara Eğlence
Kanal D'de pazar geceleri yeni bir eğlence programı başladı: Uzak Ara Eğlence... Pandemi nedeniyle yarışmacılar ile ünlü jüri üyeleri ayrı yerlerde. Adı da onun için 'Uzak Ara' olsa gerek. Gelin görün ki, arada mesafeler olunca, stüdyoda seyirciler yerine ölüm sessizliği ve tuhaf işitsel efektler bulununca işin tadı kaçıyor, keyif vermiyor. Bence artık yeni televizyon yarışmaları için 'yeni normale uygun' formatlar gerekiyor. Bir de 'usta' oyuncuların 'yalan söyleme beceriksizliği' beni çok şaşırttı. Ne yalan söyleyeyim, oyuncunun rol yaparken çok da 'dürüst' olması gerekmiyor.
Pelin Akil'in sunuculuğunu ise başarılı, samimi, sıcak ve neşeli buldum. Bence yarışmanın tek kazananı oydu.
Diğer taraftan bir yarışmada büyük ödül olarak '300 kitap' verilmesini ise son derece yerinde ve gerekli bir mesaj olarak niteledim.
Bir de öneri: Acaba yarışmacılar, Doğu'daki kitaba muhtaç köy okulları adına yarışsa daha iyi olmaz mı?
Buna hakkımız var mı?
CNN Türk'te izledim. Muhabir, kurban pazarında bıçak bileyen adama mikrofon uzattı, "İşler nasıl gidiyor?" diye... Adam irkildi, "Beni çekmeyin abi" dedi. Muhabir de "Sizi çekmeyeceğiz de kimi çekeceğiz? Ne güzel, bayram günü bile ekmeğinizin peşinde alın teri döküyorsunuz" filan diyerek röportaja devam etti.
Düşündüm... Haberciler olarak sokakta gördüğümüz herkesle röportaj yapma, onları görüntüleme hakkını kendimizde bulmamız doğru mu? Röportaj yapmadan önce onların sözlü iznini ya da yazılı muvafakatnamelerini alıyor muyuz? Hayır.
Diyelim ki; o bileyici vatandaş, memleketindeki kan davasından kaçıp izini kaybettirmek için İstanbul'a gelmiş. Kendine yeni ve güvenli bir hayat kurmuş. Onu afişe etmeye hakkımız var mı?
Gaf kürsüsü
Adana'daki lunaparkta çarpışan otomobillere binen iki grup arasında 'arabalarına çok sert çarptıkları' gerekçesiyle çıkan kavgada 4 kişi bıçaklandı!
Zap'tiye
Kurban Bayramı'nda kavurma tarifi vermeyen televizyon kanalının yayın lisansı mı iptal ediliyor acaba?
Ne demiş?
"Benim saç derim kadar zeki olsun insanlar da ondan sonra beni eleştirip yargılasınlar." (İrem Derici'nin isyanı)