Geçenlerde Perran Kutman da isyan etmişti, "Ekranlarda ailece izlenecek dizi kalmadı" diye. Şöyle dizileri gözümün önüne getirdim. Birkaç dizi hariç gerçekten de içinden aldatma, intikam, şiddet, cinayet geçmeyen dizi yok.
Buna paralel olarak toplumsal hayatta da aldatan, şiddet kullanmak için adeta bahane arayan insanlar haline geldik. 'Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan' denklemini ise hâlâ çözebilmiş değilim. Yani senaristler yaşadıkları toplumda gelişen olayları gözlemleyerek mi bu senaryoları yazıyorlar, yoksa bu senaryoları izleye izleye mi yoldan çıkıyoruz, bu konuya vereceğim kesin bir yanıt yok. Ama bildiğim şu ki, aldatmanın adeta sıradanlaştığı bir sosyal ortamda aile mahkemeleri boşanma davalarına yetişemiyor. Gündüz yayınlanan reality programlarında konu edilen çirkinlikleri insanın aklı almıyor. Soy sop birbirine karışmış, aile mahremiyeti diye bir şey kalmamış.
Haber bültenleri deseniz, adeta memleketin ortasından açıkta akan kanalizasyon gibi. Kadınlar öldürülüyor, çocuklar tecavüze uğruyor, ortalık magandadan, psikopattan, dolandırıcıdan geçilmiyor. Son bir ayın haber bültenlerini şöyle bir kafamdan geçirince, en az 20 sokak çatışması hatırladım. Yani eline silah alan, güpegündüz fütursuzca ateş ediyor. Acaba bunda dakikalarca çatışılıp bir türlü polis gelmeyen dizilerin bir etkisi olabilir mi? Bilemiyorum... Bir de şu mafya dizilerinin hayatımıza soktuğu 'sıkma' lafına sinir oluyorum. Bu laf artık haber bültenlerindeki seslendirmelerde de kullanılmaya başlandı. "Kafasına sıktı..." Sanırsınız, sineğe ilaç sıkmış. Kurşun atmanın, adam öldürmenin, yaralamanın adı iyice küçültülüp 'sıkmak' olmuş.
Perihan Abla'yı, Süper Baba'yı, İkinci Bahar'ı, Ekmek Teknesi'ni özlemem boşuna değil. Çünkü iyice 'sıktınız' artık...
Batı, Türkiye'yi silahsız mı yok ediyor?
İddia, Türkiye'de araştırmalar yapan Japon antropolog Kalyo Yasuo'dan geldi. Yukarıdaki tespitlerimle örtüştüğü ve konuya bilimsel bir bakış açısı getirdiği için paylaşmayı uygun gördüm. Yasuo şöyle demiş:
"3 yıldır Türk kültürünü inceliyorum. Bir şey çok korkunç, diğeri çok garip. Korkunç olan; Batı, bir ülkeyi savaşmadan yok ediyor. Ülkede 3-5 dizi hariç hepsi Türk din ve geleneğine ters. Garip olan ise, herkes bunu biliyor ama yine de izliyor olması. Anne-baba ise çocuğu ile izliyor. Hayret..."
Sizce de Japon antropoloğun bu saptaması, ülkemiz için koronavirüsten daha tehlikeli bir tehdit değil mi?
Şarkı isterken dolandırılmayın
Geçen hafta akıllara ziyan bir dolandırıcıyla daha haber bültenleri sayesinde tanıştık. Adam, kadın sesiyle konuşup kurbanlarına "Sizin telefonunuzdan bana cinsel içerikli görüntüler atıldı, dava açacağım" diyor, ardından da uzlaşma memuru ya da avukat gibi aynı kişiyi arayıp para istiyordu. Bu yolla vatandaşları yüklü miktarda dolandırmıştı. Aslında dolandırmaya devam edecekti. Ta ki şiddet gören eşi bir gün onun telefon konuşmalarını cep telefonuna kaydedip polise gönderene kadar...
Haberdeki ilginç detayı ise bir 'uyarı' olarak köşeme almak istedim. Dolandırıcı, telefon numaralarını ve isimleri nereden buluyormuş biliyor musunuz? Müzik kanallarına şarkı isteği yapan kişilerin, ekranın altında yer alan banttaki bilgilerinden...
Devlet dairesinde bile TC kimlik numarasını vermekte nazlananların, müzik kanallarından şarkı isterken adını, sanını, telefon numarasını ayan beyan ekrana yazdırmaları size de tuhaf gelmiyor mu?
Gaf kürsüsü
Star'da yayınlanan Sefirin Kızı dizisinde Karadağ'ın Kotor şehri gösteriliyor ancak Podgorica yazıyor.
Zap'tiye
İyi ki annemizin kızlık soyadı var. Yoksa memleketteki güvenlik sistemi toptan çökecek.
Ne demiş?
"İnsanı yalan acıtacağına, hakikat incitsin..." (Atv'nin dizisi Bir Zamanlar Çukurova'da Fekeli'nin sözü)