Sibel Ünil... İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi 3'üncü sınıf öğrencisiydi. Yemek kartında 1 lira 40 kuruş kalmıştı. "Bir liraya karnımı doyurabilir miyim? Gidecek bir yerim yok, tutunacağım bir hayatım da" diye yazmıştı sosyal medyaya. Ve kendini Samatya'dan Marmara'nın soğuk sularına bırakıp ayrıldı bu hayattan...
Her zaman olduğu gibi hayatın en dramatik yansıması olan 'ölümü' bile kendilerine yonttu bazıları... Sözde muhalif geçinenler, dramdan siyasi rant süzmeye soyundular. "İnsanlar açlıktan ölürken..." diye başlayıp ağızlarına geleni söylerken, bir yandan da kıs kıs gülüp ellerini ovuşturdular. Din bezirganları ise "İnancı olsa hayatına kıyar mıydı?" gibisinden beylik yorumlara giriştiler. Kimse 'insandan' söz etmeyi aklına getirmedi ne yazık ki... Sibel belli ki sadece parasız değildi. Aynı zamanda yalnızdı. Zaten öyle olmasa mutlaka kendine el uzatacak bir dostu, arkadaşı olurdu. Ama yoktu. Neden? Çünkü -bana göre güzel olsa da- mütevazı bir görüntüsü vardı. Belli ki onu aralarına almayı, onunla birlikte görünmeyi istememişti etrafındakiler. Ben de üniversitede yokluk çektim. Yumurta ile makarnaya talim ettiğim, sigara otlakçılığı yaptığım çok oldu. Ama neyse ki etrafımda 'dostlarım' vardı. Kimin parası varsa, o gün o ısmarladı... Ne yazık Sibel'i dış görünüşü nedeniyle ötelediler.
ESTETİK DELİSİ OLDUK
Peki nasıl oldu da bu kadar 'şekilci' insanlar olduk? Cevabı sokakta. Bakın şöyle bir çevrenize, her sokakta bir güzellik, estetik merkezi... Gazetelerin magazin sayfalarının, ekranlardaki magazin programlarının en büyük malzemesi, kim botoks yaptırmış, kim göğsüne silikon taktırmış, kim saç ektirmiş, kim kaç kilo vermiş... Ne yazık ki bunu destekleyenler de sözde sanatçı takımı. Biliyorlar ki, ne kadar güzelleşirlerse, medyada o kadar fazla yer alacaklar. Güzelleşmeyi en büyük 'erdem' haline getirdiler. O sanatçılarımızın Sibel Ünil için yaptıkları sosyal medya paylaşımlarına bir göz attım. Aralarında samimi olanlar da vardı, duyarlıymış gibi yapanlar da.... İyi de sevgili 'sanatçı' dostlarım, sizin en büyük takipçi kitleniz olan üniversiteliler için bugüne kadar ne yaptınız? Kampüslere konuk olup geyik muhabbeti yapmaktan gayrı... İçinizden biri, günlerdir İstanbul Üniversitesi'nin önünde yemekhane fiyatlarına yapılan zammı protesto eden öğrencilerin yanına gidip destek oldu mu? Aranızda toplanıp da "Yahu biz de öğrenci olduk. Haydi bir araya gelip yılda üç yardım konseri verelim de şu muhtaç öğrencilere fon olsun" dediniz mi? (Hâlâ diyen yok) Twitter'a, Facebook'a iki beylik yorum yaz, ertesi gün unut...
KEŞKE... AH KEŞKE...
Şimdi diyeceklerdir ki, "Peki Yüksel, sen ne yaptın?" Şu anda gazeteci olarak 'görevimi' yapıyor ve duyarlılık katsayısını artırmaya çabalıyorum. Ama merak etmeyin, 'sahada' da eylem koydum. Söz etmekten utanıyorum ama anlatayım...
Yılbaşı akşamüstü Kadıköy'de tiyatro yapan bir genç mesaj attı. "Abi, yılbaşına giriyoruz ama benim cebimde sadece 75 kuruş var. Yardımcı olabilir misin?" Bir an bile düşünmeden "Bana hemen IBAN numaranı gönder" deyip, elimden gelen yardımı yaptım. Yeni yıla evimde ailemle, huzur içinde girmemin vesilesi oldu o küçücük yardım. Ertesi gün de o delikanlının ağlayarak yazdığını söylediği teşekkür mesajı, en değerli yılbaşı armağanım oldu.
Keşke be Sibel'im... Keşke sen de bir mesaj yazabilseydin Yüksel ağabeyine... Keşke şu kahpe kader bizim yolumuzu da bir yerlerde kesiştirseydi...
Ne demiş?
"Yılbaşı kıyafetim tamamen transparandı. Acaba yaşlandıkça kuduruyor muyum?" (Bülent Ersoy'un sahne almadan önce magazin muhabirlerine itirafı)
Gaf kürsüsü
İzzet Yıldızhan "Bizim gibi A sınıfı sanatçılar rap söylemez" diyerek bu müzik türünün tutkunlarını bir hayli öfkelendirdi.
Zap'tiye
Profesör Canan Karatay "Antidepresan alacağınıza turşu yiyin" dedi. Zaten biz yıllardır 'Turşu sirkeyle mi, limonla mı yapılmalı?' diye bunalımda değil miydik yahu?