Ülkemizde 'Kim sanatçıdır, kim değildir?' tartışması yıllardır süre dursun, Salim Koçak'ın kaleme aldığı yazı, bu tartışmaya son noktayı koyacak gibi duruyor:
"Neden büyük sanatçıların birçoğunun hayatı acılar içinde geçirmiştir? Neden insanlığa büyük hizmetlerde bulunmuş olmalarına karşın yaşamışlardır o trajedileri? Neden, hem de en güzel hayatı yaşamayı hak ettikleri halde ruhsal ateşler içinde kavrulmuşla?
HEPSİ ACI ÇEKMİŞ
Örneğin neden Stefan Zweig, hem de karısıyla birlikte intihar edecek denli bıkmış hayattan? Neden Dostoyevski'nin hayatı sağa sola -hem de yalvaranmektuplar yazarak ödünç para istemekle geçmiş? Neden Van Gogh ömründe sadece bir tablo satabilmiş -o da ağabeyi sayesinde-, bir kulağını kesip atmış, yetinmeyip intihar etmiş? Neden Lautrec alkolik olacak kadar kendini alkole vermiş? Neden Nâzım Hikmet ömrünün 17 yılını demir parmaklıklar ardında geçirmek, yetmezmiş gibi hayata memleket hasretiyle veda etmek zorunda kalmış? Neden Ernest Hemingway ruhsal sağlığını kaybetmiş, daha sonra hayatına son vermiş?
Neden Mozart'ın hayatı geçim sıkıntılarıyla dolu geçmiş?
Neden Gogol'ün ruhsal sağlığı Ölü Canlar'ın elyazmalarını ateşe atıp yakacak kadar bozulmuş? Neden George Orwell'ın hayatı parasızlıkla mücadele içinde geçmiş?
Neden Edgar Allan Poe, cenazesine sadece dört kişi katılacak kadar hayatta yalnız bırakılmış? Neden Robin Williams kendini kemeriyle asacak kadar acılar yaşamış?
Neden Kurt Cobain uyuşturucuda teselli aramış ve hem de gepegenç yaşta hayatına son vermiş?
ÇARESİZLiK Mİ?
Neden? Neden acılar, çileler, binbir çeşit sıkıntılar çekmiş bu insanlar, neden? Neden bazıları hayata bile kendi iradeleriyle veda etmiş? En rahat hayatları yaşamayı hak ettikleri halde neden böyle olmuş?
Eğer ancak acılar, çileler, sıkıntılar içinde büyük sanatçı olunabiliyorsa bunun nedeni ne?
Anlaşılamamış olmanın bedeli mi?
Anlayamayan toplumun cezalandırması mı? Yoksa insanların çektiği acılar karşısındaki çaresizlikleri mi? Eğer öyle ise karşılığı cezalandırılmak mı olmalıydı?
Goethe, Picasso, Agatha Christie, Simone De Beauvoir gibi acılardan uzak hayat sürenlerse çok az. Huzurlu hayat sürdüğü bilinen Tolstoy bile son günlerinde ailesinden uzaklaşmak zorunda kalmış, yaşamı bir tren istasyonunda son bulacak kadar kendini yalnız hissetmiş biriydi.
Acaba insanlığa haklarını helal etmişler midir? Öyle büyüklerdi ki, tersi düşünülemez diyeceğim ama diyemiyorum.
Çünkü eğitimli insanların bile bunu hak ettiklerini söylemek, onlara yapılan yeni bir haksızlık olur."
Gönül rafıma bir ödül daha koydum
Geride bıraktığımız yılı pek çok meslek ödülüyle kapattım. Ama benim için en değerli olanları, okurlarımdan gelen takdir ve teşekkür mektuplarıydı.
Onları da gönül rafımda özenle istifledim. Bunlardan sonuncusu, köşemizin vefalı destekçilerinden, sevgili Ramazan Budaklar'dan geldi. Övünmek gibi olmasın ama sizinle de paylaşmak istedim...
"Yılın EleştirmENİ... TV eleştirmeni demiyorum, diyemiyorum. Televizyon ekranlarıyla sınırlandırmak haksızlık olur. Okurlarıyla interaktif, duygusal bağı olan, herkese söz hakkı veren, kalp kırmadan eleştirecek kadar vicdanlı, nabzı milletiyle birlikte atan, siyasi ve toplumsal her olaya 'Seyirci' değil, gerçek izleyici ve takipçi yazarımız... Okurlarınız adına... İyi ki varsınız, ailenizle birlikte nice sağlıklı yıllar dileriz..."
Şeref kürsüsü
Bursa'da meslek lisesi öğrencileri, yan okuldaki engelli kardeşlerinin rampa olmadığı için okula gidip gelemediğini öğrenince el birliğiyle hem evinin, hem okulun önüne birer demir rampa yapmışlar. Helal olsun o aslan yürekli delikanlılara...
Zap'tiye
Günün Zap'tiye'si de okurumuz Ramazan Budaklar'dan geliyor: Herkes yerli aracımıza isim arıyor. Önerim; adı MENDERES olsun, Alman'ın BENZ'i solsun...
Ne demiş?
"Milattan sonra 1957'de Amasya'da doğdum..." (Kim Milyoner Olmak İster? yarışmacısının ilginç beyanı)