Lafa önce bilindik bir hikaye ile başlayayım.
Kurbağayı kaynar su dolu tencereye atmışlar. Bir zıplayışta kendini dışarı atıp ölümden kurtulmuş. Sonra soğuk su dolu bir tencereye koyup ağır ağır ısıtmışlar.
Kurbağa tepki vermeyi geciktirdiği için su kaynadığında artık çok geç olmuş...
National Geographic'deki '25 Litre' adlı belgesel de işte bunu anlatıyordu.
Güney Afrika'nın Capetown kentinde su tüketimini azaltmak için başvurulan 'Sıfır Günü' uygulamasından esinlenerek hazırlanan belgeselde, İstanbul için bir projeksiyon yapılıyor. Su kıtlığı öyle bir boyuta geliyor ki, günlük su tüketimi sadece 25 litre ile sınırlanıyor. İnsanlar içecek su bulamadığı için hastaneler böbrek yetmezliği, tifo ve tifüs vakaları ile dolup taşıyor. Sadece ziynet eşyası karşılığı iş yapan 'su mafyaları' türüyor.
Belgeselin kurgu bölümü böyle. Onunla paralel anlatılan gerçek bölümünde ise kampanyaya gönül veren Gökhan Özoğuz ve Özge Özpirinçci, etkileyici röportajlarla kullanıcıları su tüketimi ve atık suların geri dönüştürülmesi konusunda uyarıyorlar.
National Geographic gibi son derece önemli bir uluslararası belgesel kanalında bir Türk yapımı belgesel izlemek gurur verici.
Ama kendimizi su zengini sanırken, aslında ne kadar büyük bir tehlikenin arifesinde olduğumuzu görmek de korkutucu. Bir uzman, bunu şu sözlerle anlatıyor:
"Zaten amaç, suyu varken korumak. Sonrası mutlak ölüm..." İnşallah bu hayati meseleyi, gelecek sefer ellerimizi yıkayacak su bulamadığımızda tekrar anlatmak zorunda kalmam...