Buyurun size yukarıdaki saptama ile ilintili bir gözlem daha... Dikkat ediyor musunuz, ekranda şiddet, vahşet, gözyaşı, dram izliyor ama sinemaya gidince hep komedileri tercih ediyoruz. Bu garip durumun nedeni üzerine çokça kafa yordum. Sonunda şöyle bir sonuca ulaştım:
Televizyon bedava, sinema parayla... Millet, "Madem cebimden para çıkıyor, öyleyse gülüp eğleneyim.
Dram aramama gerek yok, o zaten hayatımın tam orta yerinde" diyor. Yani para verip ağlamak değil; gülmek, eğlenmek, rahatlamak istiyor.
Ama evde işler değişiyor.
Şiddet gören kadın, kendini dizideki cefakar kadının yerine koyuyor.
Patronu tarafından ezilen adam da kendini mafya dizisindeki elemanlarla özdeşleştirip iki saatliğine 'güçlü' hissediyor. Yani diziler, bir 'rehabilitasyon merkezi' işlevi görüyor. Bir de sinemada ister istemez 'kitle psikolojisinin' etki alanına giriyorsunuz. Hiç tanımadığınız insanlarla birlikte hep beraber gülmek, size iyi geliyor. Hep beraber ağlamak ise insanın içindeki acıyı katmerleştiriyor.
Bu nedenle refleks olarak ilkini tercih ediyorsunuz.
Bir de televizyon, kalabalık bir ailede yalnız kalmanın, kendini dinlemenin en pratik yoludur.
O dramatik diziyi izlermiş gibi yapıp aslında kendi iç evreninize yolculuğa çıkarsınız.
Özellikle kendine ait özel odaları bulunmayan aile fertleri için salonda dramatik bir diziye dalmış gibi yapmak, üzerine görünmezlik pelerini giymek gibi bir şeydir.
İşte bu nedenle perdenin önünde kahkaha atar, ekranın önünde burnumuzu çeker, ağlarız...