Yalçın Menteş'i de yitirdik. Şov dünyasında gerçekten de 'dostum, kardeşim, ağabeyim' diyebileceğim kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Gerçek hayatta iki ağabeyim var. Yalçın Menteş'i tanıdıktan sonra o benim üçüncü ağabeyim olmuştu...
Sağlığını mahveden alkole karşı verdiği mücadelede hep yanı başında oldum. (Üşenmeyip hesaplamış. Bırakana kadar tam iki tanker dolusu rakı içmiş) Savaşını ve yeniden sahnelere, televizyon dizilerine dönme çabasını bu sütunlarda duyurup onu her alanda içtenlikle destekledim. Çünkü iki ayaklı kocaman bir yürekti. Neden mi? Anlatayım...
Yalçın Menteş, o yıllarda yazlarımı geçirdiğim Küçükkuyu'daki baba ocağıma ziyarete gelmişti. Elindeki, üzerinde tatlıcı ismi bulunan ambalajlı paketi "Ağız tadımız olsun" diyerek sehpanın üzerine bıraktı. Yaşlı anneciğim, "Aaa, ekmek kadayıfı mı getirdin. Çok severim oğlum" deyiverdi. O anda Yalçın Ağabeyim'in yüzü düştü. "Şey, ben baklava getirmiştim anneciğim" dedi üzüntüyle... Yedik, içtik, 'ailece' harika bir sohbete giriştik. Sonra da tüm ısrarımıza rağmen "Yolum var, İzmir'e, anneme gidiyorum" diyerek yatıya kalmayan ağabeyimizi yolcu ettik. İki saat sonra bir de baktık ki Yalçın Menteş yine kapıda. Bu kez elinde bir başka tatlıcının paketi. İçinde ekmek kadayıfı... "Anneciğime..." dedi, "Afiyetle yesin..." Ekmek kadayıfı bulabilmek için 200 kilometre yol kat edip ta Ayvalık'a kadar gidip gelmiş meğer...
Ailece beklediğimiz ama bir türlü duymayı istemediğimiz o acı haberi aldıktan sonra ağzımızın tadının fena halde kaçması işte bu yüzdendir.
Allah, mekanını cennet eylesin güzel ağabeyim...