Vallahi kırılırmış, ben de bizzat deneyimleyerek öğrendim.
Sağ el bileğimdeki ağrı şiddetlenip de dayanılmaz bir hale gelince, doktor bulamadığım bir pazar günü ağrı kesici iğne ile geceyi geçirebildim.
Ertesi gün gittiğim ortopedi doktoru, önce MR istedi. Görüntüleri izledikten sonra beni hayrete düşüren şeyler söyledi:
"Bileğinizi çok zorlamışsınız.
Fazla mı yazıyorsunuz bugünlerde?
Kapsülünüz zedelenmiş, bileğiniz ödem yapmış. kırıktan beter ağrı verir bu..." Sizlere çaktırmadım ama bir haftadır sağ elimde, parmaklarımı zor kıpırdatmama sebep olan bir bileklik ve dayanılmaz acılarla yazılarımı yazıyorum. Doktor dedi ki, "Yazmaya ara vermek zorundasınız. Size 15 günlük çalışamaz raporu yazabilirim isterseniz. İş yeriniz kabul eder herhalde..." Etmezler mi?
Benim çalıştığım yayın grubu, insan sağlığına son derece önem veren, özellikle de kendi personelinin çalışma şartlarını iyileştirmek için sürekli çaba harcayan ender kuruluşlardan biridir. Doktora dedim ki, "Bana o izni fazlasıyla verirler; verirler de, gündem izin vermez..." Öyle ya, şimdi yazmak, bilgilendirmek, aydınlatmak, analiz etmek zamanı. Her günkünden daha çok buna ihtiyaç var. İsterse kolum kopsun, bileğimin verdiği acıyı, şu kritik günlerde yazamamanın vereceği acıya değişir miyim hiç!
Peki bütün bunları niye yazdım?
Kendimi acındırmak ya da gözünüzde yücelmek için mi? Asla!..
Herkesin fedakarlık yapması gereken günler yaşadığımızı vurgulamak için.
'İzindeyiz Atam' deyip de yan gelip yatılacak zaman değil. Neden? Dört bir yanımız düşmanla sarılmışken, 'elimizden gelenin' fazlasını yapmamız gerekiyor da ondan.
Yazılarımı arşivlediğim için sayısını gayet iyi bilirim. Bugüne kadar 8452 makale, bir antoloji kitabı, iki şiir kitabı, iki film senaryosu, bir müzikal tiyatro oyunu ve sayısız haber ile röportaj yazmışım.
Bu ağır işe uzay kapsülü olsa dayanmaz. Tabii ki bilek de kırılacak, yürek de... Önemli olan bileğin eğilmeden kırılabilmesi...