Dizi sektöründe kimse birbirinin dümen suyundan ayrılmıyor. Konular aynı, diyaloglar aynı, reji aynı, kurgu aynı, erkeklerin saç-sakal stili, kızların bön bakışları bile birbirinin tıpatıp aynı... Bir tanesini izlediniz mi, hepsini izlemiş gibi oluyorsunuz.
Bir dönem 'ağalı' köy dizileri tutmuştu.
Peşine 30 tane ağa dizisi takıldı.
Ardından 'aşk üçgeni' furyası başladı.
'İki erkek bir kadını ya da iki kadın bir erkeği paylaşamasın, gerisi kolay' sığlığında sektör tam karaya oturuyordu ki, dönem dizileri imdada yetişti.
Senaristler ekmek çıkartmak için tarih kitaplarının arasına gömüldü. Ardından Kore'de çekilmiş ne kadar dizi ve film varsa sırayla devşirilmeye başlandı. O da tüketilince bu kez 'anası babası belli olmayan çocuklar' trendi başladı. Ekran başındaki millet paranoyak olunca, DNA testi yapan laboratuvarlar paraya para demedi.
Yeni dizi modası ise 'sahte' ya da 'kiralık' aşklardan geçiyor. Ya miras için ya da eski sevgiliyi kıskandırmak adına 'sahte' sevgililer bulunuyor.
Hemen hepsinde de sahte aşk, birdenbire gerçeğe dönüşüyor...
Bir de bu aralar dizilerdeki tüm holdingler batıyor.
Sahibi olan aileler soluğu bir kıyı kasabasında alıyor.
Ergenler yeni ortamda birbirine aşık olurken, ebeveynler eski aşklarına doğru yelken açıyor filan... Ee tabii batarlar. Siz herhangi bir dizide karı kız peşinde koşmadan adam gibi işine gidip gelen bir holding patronu ya da yöneticisi gördünüz mü?
Sevgili senaristler, yapımcılar, yönetmenler... Temcit pilavlarıyla bu vatandaşı daha ne kadar uyutacaksınız?
Tamam, evdeki televizyon bedava ama siz bedavaya çalışmıyorsunuz değil mi? Ben izlediklerimden acayip sıkıldım.
Peki siz daha bıkmadınız mı?
Sevgili okurlarım, sizi bilmem ama ben artık kusacak gibi oldum. Dizi izlemeden önce deniz tutmasına karşı mide bulantısı hapı alıyorum...