Sosyal paylaşım siteleri diyoruz cümlesine... İcat olunduğundan beri sürekli 'paylaşıp' duruyoruz bir şeyleri. Aslında iş, rayından çıkalı çok oluyor. 'Paylaşmak' dediğimiz şeyi giderek 'hava atmak', 'kıskandırmak', 'özendirmek' sığlığına indirgemiş durumdayız. Balıkçıdaki mükellef sofrayı çekip 'paylaşıyoruz' mesela... Yeni aldığımız pahalı elbiseyi teşhir ediyoruz ya da... İnsanlar şehrin bunaltıcı sıcağında kan-ter içinde çalışırken, Güney'in mavi sularına uzanmış ojeli ayaklarımızı çekip basıyoruz Facebook'a... Bunun adı paylaşmak mı gerçekten, yoksa ortak dünyadan kendimize yonttuklarımızla, 'olmayanlara' nazire yapmak, 'payımıza düşen büyük parçayı' milletin gözüne sokmak mı? Oysa bölerek paylaşarak 'çoğaltacağımız' şeyler var. Tıpkı şu fotoğraf gibi... Onu Facebook'ta gördüm. Bacakları olmayan, tekerlekli sandalyeye mahkum babasını kaldırıma çıkarmaya çalışan 5 yaşındaki çocuğun çabasından, yürekliliğinden, fedakarlığından süzecek o kadar çok şey var ki... 'Paylaşayım' istedim...