İstanbul'un kuzeyinde yaşayan biri olarak baktım ki devletimiz üçüncü köprünün ayağını 'ayağımıza' getirmiş, cumartesi günü vurdum kendimi yollara...
Köprüye Avrupa yakasından girilebilecek en güzel nokta, Uskumruköy Kavşağı...
Zekeriyaköy'den Kilyos'a giderken Yavuz Sultan Selim Köprüsü tabelalarını takip ederek altı dakikada Kuzey Anadolu Otoyolu'na, oradan da yeni köprünün ayağına çıkıverdim.
Yollar kaymak. Dört gidiş, dört geliş;
-Allah göstermesindört F-16'nın aynı anda iniş yapabileceği kadar geniş yani...
Köprü, sadece bir bayındırlık ürünü değil, resmen bir sanat eseri. Hayatımda ilk kez bir köprüden geçerken trafik sıkışıklığından dolayı yavaş ilerlemekten şikayet etmedim. Hatta trafik daha da sıkışsın istedim.
Sadece ben mi? Köprüdeki sıkışıklığın nedeni; milletin ağır ağır, fotoğraf çeke çeke, keyfini çıkara çıkara ilerlemesiymiş.
Bazıları, pencerelerinden Türk bayraklarını sallıyordu. Herkes yol kenarındaki Karayolları işçilerine korna çalarak teşekkür edip 'Ellerinize sağlık' diyordu.
Bir köprü, bir millete bu kadar mı iyi gelir? Yavuz Sultan Selim Köprüsü, sanki 1.5 ay önceki darbe girişiminin travmasını tedavi eden bir 'rehabilitasyon merkezi' olmuş. Eğer yakınlarda bir yerlerdeyseniz, 25-30 liralık benzini feda edip çıkın bu köprünün üzerine. Birkaç kilometre sonra benim gibi sizin de ağzınızdan aynı cümle dökülecek eminim:
'Bu millete, bu devlete kimse bir şey yapamaz!' Zaten dış güçleri piyon örgütler kullanarak topyekun üzerimize çullandıran da bizim bu azmimiz, metanetimiz, dirilişimiz değil mi? Ey perde arkasındaki şeytanlar, durun bakalım, daha çook dişleriniz gıcırdayacak, elleriniz titreyecek. Sırada Avrupa'nın en büyük havalimanı, Boğaz'ı dipten karayolu ile bağlayacak yeni tüp geçit var. Ünlü jean reklamındaki gibi; 'Acaba çok mu çok oluyoruz?' Ya siz eli kanlı taşeronlar; siz ne yapacaksınız? Sizin ömrünüz, barutunuz bitene kadar... Ama bu millet, bu cumhuriyet, eserleriyle ilelebet payidar kalacak!