Bunca isyanımın, öfkemin ve acımın yanında ekranda beni teselli eden görüntüler, yaklaşımlar da yok değildi elbette. Ne yazık ki terör belası, haberci meslektaşlarımı 'acıyla' eğitmişti.
Pek çok kanal, bu kez sağduyunun sesi oldu. Olayın duyulduğu ilk andan itibaren, ellerindeki görüntü ve bilgileri henüz RTÜK yasağı konulmamasına rağmen ekranlarından uzak tuttular. (Bkz: 'Ne Demiş?' kutusu) Pazar akşamı pek çok spor programı da ya yayınlanmadı ya da erkenden yayınına son verdi.
NTV'deki Yüzde 100 Futbol ve Beyaz TV'deki Beyaz Futbol programları ekrana gelmezken, Lig TV'deki Maraton programı da Fenerbahçe Teknik Direktörü Pereira'nın anlamlı demecinin ardından yayınını bitirdi. Pazartesi sabahı ise Söylemezsem Olmaz ve Aramızda Kalmasın gibi magazin içerikli pek çok programın yerine filmler ya da dizi tekrarları ekrana geldi.
Aslında bu yazdıklarım, ilk yorumumla çelişkili gibi görünüyor. Bazı programları yayınlamamak, 'anormalliğe' prim verip terörün yıkıcı manevi etkisini televizyon aracılığıyla artırmış gibi duruyor.
Ama bir spor yazarını, bir magazin yorumcusunu acıları katmerlenmişken ve içinden konuşmak gelmiyorken ille de 'normal görünmek' adına ekrana çıkmaya zorlayamazsınız, değil mi?
İnsanlar hastane camlarına yapıştırılmış listelerde yakınlarının ismini ararken, 'takım kadrosunu' tartışmayı kim becerebilir ki?
Keşke ne yapmamız gerektiğini 'acılarla' değil, 'algılarla' öğrenebilseydik...