Bu yılki "müzik detoksumu" da hayırlısıyla yaptım.
Nerede mi? Bostancı Gösteri Merkezi'ndeki Bülent Ortaçgil - Birsen Tezer konserinde.
Hani sindirim sistemini arındırmak için gün boyunca sadece doğal bitki kürü yapılıyor ya, işte ben de aynen öyle yaptım. Piyasa müziğinden kirlenen kulaklarımı, Ortaçgil ve Tezer'in "kulak temizleme çubuğu" yerine geçen "organik" müziğiyle bir güzel temizledim.
Ve her Bülent Ortaçgil konserlerinde yaptığım gibi, "Eylül Akşamı" şarkısını ılık zeytinyağı gibi kulağımın içinden kalbime akıtıverdim.
Konserde tek bir muhabir yoktu. Kulisin önünde birbirini omuzlayan kameramanlar, birbirine dolanan mikrofon kabloları da... Ertesi gün konserden bir tek fotoğraf aradım, bulamadım. Çünkü çekecek muhabir yoktu...
Bu nedenle benim cep telefonumla çektiğim amatör fotoğrafı görüyorsunuz köşemde.
Neden yoktular? Çünkü "magazin" malzemesi olarak ne Bülent Ortaçgil ne de Birsen Tezer pek "verimli" değildi.
Onların konserine polemik erbabı popçular, giyinip, kuşanıp, sürüp, sürüştürüp gelen piyasa dilberleri de itibar etmeyeceği için magazin servislerinin o akşamki görev listesinde yerleri de yoktu.
Bu, müzik yazarlığının, magazin muhabirlerine devredildiği günden beri böyleydi...
Peki şikayetçi miyim? Vallahi değilim. Ağız tadıyla, sadece "müziğin" konuştuğu ve konuşulduğu bir konser izlemenin keyfine vardım çünkü.
Ortaçgil, konserinin sonunda "Hâlâ bu müziği dinlediğiniz için teşekkür ederim" dedi, Bostancı'yı dolduran seyircilerine bakarak, minnetle. Bu "hâlâ" sözünün anlamı, yüzlerce kitabı dolduracak kadar yüklüydü...