Bu ülke bu kadar nefreti, kutuplaşmayı, hoşgörüsüzlüğü kaldıramaz. Bu nedenle gittiğimiz yer konusunda endişeliyim.
Tek umudum, 1 Kasım seçimlerinin tencerede sıkışan buharı tahliye eden bir sibop vazifesi görmesi ve ülkemize yeniden barış ve huzurun gelmesi.
Ama ben enseyi karartmak istemedikçe, önüme birbirinden umut kırıcı görüntüler geliyor.
Kayserispor tribününde sırf rakip Fenerbahçe'nin formasını giydiği için tribünden atılmaya çalışılan, babası hakarete uğrayıp tartaklanan çocuğun yüzündeki korku ve endişeyi gördünüz mü? Aynısını ben de hissediyorum çünkü nasıl bu kadar tahammülsüz insanlar haline geldiğimize akıl sır erdiremiyorum. Pazar günü Fenerbahçe-Galatasaray derbisi nasıl oynanacak, 1 Kasım'da sandığa nasıl gidilecek, seçim sonuçları nasıl hazmedilecek, memleketimin dağına ovasına barış nasıl gelecek; kendi kendime sorup duruyorum.
Tribünde babasına sarılıp ağlayan çocuğun görüntüsü beni yıllar öncesine götürdü.
Küçücük bir çocuktum, hayal meyal hatırlıyorum. Babam, annem ve iki ağabeyimle ailece gittiğimiz Bursa deplasmanında maç, evsahibi takımı memnun etmeyen bir skorla noktalanmıştı. İçinde bir kadın ve üç çocuğun bulunduğu otomobilimiz, maçtan sonra stadın otoparkından ayrılırken sadece İstanbul plakası taşıdığı için taşlanmış, tekmelenmişti.
Korkudan kaskatı kesilen çocuk ruhumdan Bursa fobisini uzun süre atamamış, yeşil ile beyaz yıllarca kabusum olmuştu. Tabii ki bir münferit olayın koca bir şehre mal edilemeyeceğini ilerleyen yaşlarımda öğrenecek, o korkuyu üzerimden atıp eskisi gibi her fırsatta Bursa'ya gitmeye can atacaktım. Ama tribünde umutsuzca babasının montunun altına sığınmaya çalışan o çocuğun şu anda ne hissettiğini çok iyi biliyorum.
Umarım futbolun sadece bir spor dalı olduğuna, fair play denilen bir erdemin varlığına, şehrindeki ve ülkesindeki insanların önce çocukları koruyup kollayacağına duyduğu inanç tekrar yerine gelir.