İnsanların birbirine 'Günaydın' demeye bile utandığı bir güne uyandık. Artık neredeyse 'felaketler coğrafyası' olarak anılan ülkemiz, bu kez kömür karası bir kasvete bulandı.
Böyle bir günde oturup da televizyon, sinema, şov dünyası yazmak içimden gelmiyor doğrusu. Yüreğim Soma'daki madenin girişinde atıyor. Daha fazla televizyon izlemeyi yüreğim kaldırmıyor ama kulağım bir küçük müjdeli haber için ekranda. Dudaklarımda bildiğim tüm dualar, aklım ekran başında ağlarken bıraktığım karımda... İnsan, gözünü kapayıp empati yapmaya çalışsa da nafile... Ateş, her zaman olduğu gibi düştüğü yeri yakıyor. Maden ocağına temiz hava basılıyor, evlerimizin ocağına ise ekrandan hüzün...
GÜN, O GÜN DEĞİL
Daha aşağıda canlar beklerken, yukarıda herkes 'günah keçisi' aramaya başladı. Bundan da beteri, bu kadar koyu bir dram bile siyasi menfaatlere tahvil edilmeye çalışıldı. İşte burada durmak lazım. Gün, siyaset günü değil. Gün; imdada koşmak, can kurtarmak, yara sarmak, teselli etmek günü. Tabii ki hesap sorma günü de gelecek. Gazetecisinden aydınına, politikacısından bürokratına kadar herkes herkese bu facianın hesabını sormak zorunda.
Beni asıl utandıran mesele ise başka. Faciaların boyutunun 'insan sayısıyla' tartılmasına isyanım var. İki-üç madencinin aynı madende ölümüne yol açan olayı 'kaza' sayıp üstünü kapattığımız için bugün yüzlerce insanımızı kaybediyoruz. '
CAN'LARIN SAYISI
Benim için insan canının biri de bir, bini de... Kurtarılan ya da kaybedilen her candan iktidarıyla, muhalefetiyle 'biz' sorumluyuz. İki madencinin ölümünü 'vaka-i adiye'den (sıradan olay) görüp 'sayı'(!) yükseldikçe yaslara bürünmek en büyük samimiyetsizlik. Bundan böyle madenlerde yaşanan en küçük kazanın hesabını sormazsak, altını eşelemezsek, sorumlularını adalete teslim edip peşini bırakmazsak; o zaman gelecek 'facialardan' korunabiliriz. Belki o zaman 15 yaşındaki çocuğun madenden çıkarılmış kapkara cesedini ailesine teslim etme utancından kurtulabiliriz.
Ve... Maden işletmelerini özel şirketlere devrederken, oradaki 'canları' fütursuzca teslim etmememiz gerektiğini anlamalıyız. Madenler onların olabilir ama canlar bizim. En verimli madeni, en az harcama ve en düşük işgücü ücretiyle çıkarma ve bunun için öncelikle güvenlikten taviz verme 'gafletine' önce devlet mani olmalı. Olmalı ki, günlüğü 40 liradan adeta canlı canlı mezara sokulan o aslan gibi delikanlıların günahına, vebaline ortak olmayalım.