Her şey Biri Bizi Gözetliyor çılgınlığı ile başladı. İnsanlar bir evin içinde aylarca hapsedildi. 24 saatleri kameralar ile gözetlenerek 'nasıl çıldırdıkları' izlettirildi. Öyle ya, dünya sükunet şampiyonları Gandi ile Dalay Lama'yı hiç tanımadıkları insanlarla üç ay aynı odaya tıksanız, onların da psikolojisi bozulurdu. Biri Bizi Gözetliyor furyası sırasında gençlerin nasıl sırayla balataları sıyırdıkları üzerine reyting santrali kurulup hepimize bol bol elektrik verdiler! Sonra Dokun Bana adlı bir dayanıklılık yarışması daha yapıldı. İnsanlar aç, uykusuz, bitkin halde hediye otomobile dokunmaya devam ederek, ona sahip olmaya çalıştılar. Serinin son örneğiyle önceki akşam Show TV ekranlarında tanıştık. Bu kez 'ev' büyük gelmiş olacak ki, 5 yarışmacıyı 5 metrekarelik bir çemberin içine sıkıştırıverdiler. 7 bin liraya pide, 5 bin liraya bir bardak su sattılar. Yarışmacılar, ekstra tuvalete gitmek için bile para ödediler. Eh, yarışmacılar da öyle pek uyumlu isimler arasından seçilmediği için 72 saatlik maratonun daha ikinci saatinde 'arıza' çıktı. 40'ıncı saate gelindiğinde ise yarışmacılarımız 20 bin lira verip deli gömleği satın alacak duruma geldiler. Yapımcı Caner Erdem, en ucuz maliyetle en fazla reyting getiren yarışmaların mucidi olarak sektörde nam saldı. Eğer televizyonculuk, eşittir reyting ise sevgili Caner'in başarısını kimse yadsıyamaz. Eminim, insanların nasıl delirdiğini kaçırmamak isteyen çok sayıda seyirci, gözüne otomobil farı tutulmuş tavşan gibi ekran karşısında kala kalacaktır. İşte şimdi Murathan Mungan dizelerinden Yeni Türkü'nün bestelediği o harika şarkıyı hatırlamanın tam sırasıdır: "Ya dışındasındır çemberin ya da içinde yer alacaksın/ kendin içindeyken kafan dışındaysa / çaresi yok kardeşim her akşam böyle içip kederlenip mutsuz olacaksın / meyhane masalarında kahrolacaksın / şiirlerle şarkılarla kendini avutacaksın / ya dışındasındır çemberin ya da içinde yer alacaksın..." Benim merak ettiğim ise 'tabutta' yarışmanın ne zaman başlayacağı. Haydi ismi de benden olsun: Kabir Azabı!