Daha dizi başlamadan yazmıştım. "Gani Müjde ve arkadaşlarının işi zor. Türkiye'de tarihi komedi dizisi tutturmak meseledir" demiştim. Zira hem tarihi gerçeklere sadık kalıp hem de insanları güldürmek zordu. Çünkü bizim tarihimiz "acı gerçeklerle" örülüydü. 7 düvel boğazımıza çöreklenmek için her daim fırsat kollamaktaydı. Bir yapımcı ya da senarist olarak bu tarihten en ağır dramları süzebilirdiniz de, "komedi çıkarmakta" aynı mahareti gösteremeyebilirdiniz. Zira malzemenin kendisi acıklıydı... Bir de "tarih", izleyici nazarında hem "ciddi" hem de "sıkıcı" bir mevzu idi. Tarih denilince aklımıza lisede ezberlemek zorunda olduğumuz "tarihler" gelirdi." Deli Saraylı"nın zorluğu da buradaydı: Limonu görüp yüzünü ekşitmek yerine, o limondan limonata yapmak... İşte ben ne zaman "Deli Saraylı" için ekran karşısına geçsem, boğazımda naneli limonata ferahlığı hissediyorum. Bu Cumhuriyet'in ne büyük zorluklarla kurulduğunu unutmaya başladığımız şu günlerde, bir avuç vatanseverin verdiği mücadele yüzümü güldürüyor, içimi açıyor, umudumu arttırıyor. Bu dizi, izleyenlere "Biz ne günlerden geçmişiz. Şu küçük badireleri mi atlatamayacağız" dedirterek moral aşılıyor, kendimize güvenimizi yerine getiriyor. "Millet olmanın" ne demek olduğunu hatırlatıyor. "Birlikten" nasıl kuvvet doğduğunu anlatıyor. Dizide direnişin sembolü Ferizat Sultan ile İngiliz yüzbaşı arasındaki diyalog harikaydı: Kapıdan geçerken, İngiliz subay, centilmenlik yapıp bizimkine "Buyurun" dedi. Ferizat'ın yanıtı son derece anlamlıydı: "Önce siz buyurun... Nasıl olsa memleketimde misafirsiniz..." Dün, geldikleri gibi gitmişlerdi. Bugün de öyle olacak, yarın da...