Yavuz Bingöl geçen hafta "Türkünü Söyle"nin konuk jürisiydi. Kuliste bana "dumanı üstünde" son bestesini mırıldandı. Bayıldım... 11 askerin şehit olduğu saldırıdan sonra dökülmüş kağıda ilk mısralar, o anın acısıyla... Son noktayı ise Dörtyol'daki olayların ardından koymuş. İki büyük acı arasında örülmüş cümleler, adeta kendiliğinden. Şarkı değil sanki bir barış manifestosu... Yavuz, bu şarkının her mısrasını bir çocuğa okutmayı düşlüyor. Dev bir çocuk korosu eşliğinde söylemeyi planlıyor. Barışı çağıracak en etkili seslerin, en masumlardan, yani çocukların avazından geleceğini bilerek... Şöyle diyor Yavuz Bingöl şarkısında: "Bu ülke senindir, bu ülke benim... Hayal et barışı benim güzel memleketim... Durma çağır şimdi hemen kardeşliği... Barışın uğruna verelim her şeyi... Yeter artık sussun bütün silahlar... Barışalım ağlamasın analar... Bin yıllık kardeşiz, bitsin bu acılar..." Barışı özlemenin, barışı çağırmanın siyaseti olmaz. Kimseler bu sözlere siyasi anlamlar yüklemesin. Bu tamamen bir "insan" yakarışıdır. Yavuz, şöyle dedi bana: "Ben 20 yıldır türküler söylüyorum. Konserlerimde insanlarla birlikte söylemeyi, o muhteşem korodan dinlemeyi çok severim. Bilerek, isteyerek yaparım bunu. Sağcı, solcu, liberal, muhafazakar, zengin, yoksul hep birlikte söylenince anlamlı düşüyor çünkü. Katılmak önemli bir eylem... Bence insan ırkını da katılım kurtaracak. Korkma zamanı değil, katılmalıyız. Bu güzel ülke hepimizin, kurtarmalıyız..." Ben Yavuz'a katılıyorum, tüm kalbimle...