Pazar gecesi kanallar arasında tur atarken, NTV'deki "Bitkiler" belgeselini görünce bir yere ayrılamadım. Beni ilk cezbeden, belgeseli Tuncel Kurtiz'in seslendiriyor olmasıydı. Sadece önündeki metni okumuyordu, adeta yaşıyor ve yaşatıyordu. Çünkü Kurtiz'in gerçek bir "doğa aşığı" olması, seslendirmeyi "rutin bir görev" olmaktan çıkartmış, adeta keyifle okunan bir şiire dönüştürmüştü. Konu, bitkilerin "tozlaşma" olarak da bilinen polen alışverişiyle çoğalmalarında nasıl hayret verici yöntemlere başvurduklarıydı. Kimi en göz alıcı, en iştah açıcı çiçeklerini arıların "emrine" veriyor, kimi çiçek açma zamanını Meksika'nın ünlü altın kelebeklerinin göç mevsimine göre ayarlıyor, kimi kuruduktan sonra dalından ayrılıp tekerlek gibi yerde dönerek, aynı zamanda tohum serpen bir araca dönüşüyordu. Hele bir ağaç cinsi vardı ki (Belgeselde adı kabak ağacı olarak geçiyordu) akıllara durgunluk verecek cinstendi. Tohumunu müthiş aerodinamik bir kanat gibi geliştirdiği yapraklarıyla uçuşa geçiriyor ve o kanat sayesinde ormanda yüzlerce metre uzağa bırakabiliyordu. Bir başka bitki ise çiçeğindeki bir nektar ile arı kuşunu adeta kendine bağımlı hale getiriyor, hem onun sayesinde tohumlarını uzaklara ulaştırabiliyor hem de kuş, gönülü olarak o bitkinin bekçiliğini yapmaya başlıyordu. Belgeselin neredeyse her karesinde ağzımdan aynı sözcükler döküldü: "Allahım sen ne büyüksün..." Bence bu belgesel, insanın Yaradan'a inancını pekiştirmesi adına yüz cuma hutbesinden daha etkiliydi...