BİR televizyon reklamı var, ekranda sık sık dönüyor. Kadın, elinde bir otomobil tamponuyla içeri giriyor. Adamın gözleri faltaşı gibi açılıyor. "Arabam nerede?" diye soruyor. Sırılsıklam haldeki kadıncağız üzgün, "Gölde" diyor. Adam "Nee? Gölde mi?" deyip, hiddetleniyor. Hemen duşa giriyor. Şampuanla ferahlıyor ve sonra şefkatle karısına (ya da sevgilisine) sarılıyor. Dış ses, sözkonusu şampuanın nane içeriğiyle "kafayı ferahlattığını" söylüyor. Tamam, reklam "abartma sanatıdır" da, işin gelip dayandığı sınırın tehlikesi çoğu zaman "ilginç olmak, dikkat çekmek" uğruna gözardı edilir. Burada da "maddeciliğe" gizli bir övgü, hatta "tapınma" var. Düşünün bir kere, en sevdiğiniz kişinin arabayla göle uçtuğunu öğreniyorsunuz. İlk tepkiniz ne olur? Arabanın akıbetini merak etmek ve sinirlenmek mi, yoksa sevdiğinize "Asıl sen nasılsın? Bir şeyin yok değil mi? Haydi yürü hemen hastaneye gidiyoruz" demek mi... Orijinali yabancı olan bu reklamda gizliden gizliye yürütülen kampanya aslında insanların kafasına "maddeciliği" yerleştirmektir. Maddeye ne kadar taparsanız, o kadar harcama yaparsınız. E, reklamın amacı da insanların elini ceplerine atması değil mi? Reklamdaki adam, kafasını nane aromalı şampuanla ferahlatabilir. Ama kurum bağlamış yüreğini çitileyeceği bir şampuan henüz icat edilmiş değil!