Bu yazı, Yenikapı - Bandırma arasında sefer yapan Turgut Özal hızlı feribotunda yazılıyor. Çarşaf gibi bir deniz, iki saat önce doğan harika bir güneş ve bize eşlik eden martılar var. İnsanların yüzü aydınlık. Sohbetlerde tatlı bir telaş. Belli ki çoğu yazlıkçı. Pek çok insan "tatil için" çalışıyor. Bunca çabanın, sıkıntının sonundaki hedef, yazın aileyle, sevenlerle yapılacak küçük bir tatil. Neredeyse bütün bir yıl bunun hayali kuruluyor. Feribotun içindeki hoşnutluk havası öyle keskin ki adeta bu tatlı hayallerin tadını, kokusunu almak bile mümkün... İşte şu anda ben de bu "şanslılar" arasındayım. Düşlerimde yine anne kahvaltısı, babamla yapacağım iddialı tavla maçları, Küçükkuyu'nun harika suları, Kaz Dağları'nın mis kokusu, sabah pencereme konup, beni uyandıran bülbülün sesi, camı açınca içeriye giren kiraz ağacının dalından koparacağım şahane meyveler var... Dört yıldır bu köşede bir gün olsun "Yazarımız rahatsızlığı nedeniyle bugünkü yazısını yazamamıştır" ya da "Yazarımız seyahatte olduğu için bugünkü yazısı elimize ulaşmamıştır" ibaresini görmediniz. Allahım'a şükürler olsun ki tek bir gün bile yazılarımı aksatmadım. İki elim kızıl kanda olsa, yazdım. Bunu yaparken hep bana mesaj atıp, "Yüksel Bey pazartesi günlerini sevmiyoruz. Çünkü siz yazmıyorsunuz" diyen kadirşinas okurlarımı düşündüm. İşte bu nedenle "Yakından Kumanda"nın pillerinin azıcık şarja ihtiyacı var. Her gün 8 bin vuruş (Yaklaşık yarım gazete sayfası) televizyon kritiği yazmanın üzerine bir de "Medyatik" programının yoğun ve stresli mesaisi eklenince "firar" kaçınılmaz oldu. Efendim, bu uzun girizgahtan da anlaşılacağı üzere kısa bir süre ayrı kalacağız. Dönüşte dinlenmiş ve yenilenmiş olarak karşınızda olmayı umut ediyorum. Herkesin televizyon izlediği saatlerde paçalarını sıvamış bir adamı kumsalda yürüyüp, yakamozları izlerken görürseniz, anlayın ki o, bu satırların yorgun sahibidir... Şimdilik hoşçakalın...