Eskiden az gelirli ailelerin meselesi, çocuklarını okutabilmekti. Son yıllarda sırtlarında yeni bir kambur oluştu: Dershane... Yabancı dilde eğitim veren okullara ve üniversitelere girmek için devletin okullarında verdiği eğitim yetmiyor. İnsanlar, çocuklarına sağlam bir gelecek hazırlamak adına bir de dershaneye para yetiştirmek zorunda kalıyorlar. Geçen ay bu konuda yaşanan aile dramını hepimiz gazetelerde, haber bültenlerinde izledik. Oğlunun dershane parası için borçlanan bir anne, parayı ödeyemeyince hapse düşmüş, kendini sorumlu hisseden genç de intihar etmişti. Kim bilir daha medyaya yansımayan ne dramlar yaşanıyor. Fırsat eşitliğini ortadan kaldıran, parası olana avantaj sağlayan bu "dershane" sistemi, kim bilir daha kaç ocağı söndürecek. Konu, bu haftaki "Yaprak Dökümü"nde de işlendi. Bir türlü belini doğrultamayan Ali Rıza Bey'in sırtına bir de minik Ayşe'nin "dershane yükü" binmek üzere... Kızcağız, ailesinin içinde bulunduğu zor durumu biliyordu. Ama yine de "Arkadaşlarımın hepsi dershaneye gidiyor. Size yük olmak istemem ama durumumuz müsait olduğunda ben de dershaneye yazılabilir miyim?" diye sorduğunda, Ali Rıza Bey'in gözlerine düşen bulut, her şeyi anlatıyordu. Her ne kadar "Kendi imkanlarıyla çalışıp, başarılı olanlar da var kızım" diye durumu idare etmeye çalışsa da, kendi yüreğine bir hançerin saplanmasını engelleyemedi. Eminim o sahneyi izlerken, benzer durumda olan pek çok anne baba yüreğinde aynı sızıyı hissetti. Emir'in Sedef'e evlilik teklifi ise çok romantikti. Sedef önce Emir'den gelen CD'yi izlemeye koyuldu. Ama tam delikanlı cebinden yüzük kutusunu çıkarıp, konuşacakken, görüntü dondu. Sedef, CD'nin arızasını gidermeye çalışırken, izleyiciler de "Böyle sanal evlilik teklifi mi olurmuş? Emir'den daha fazlasını beklerdik" diye umutsuzluğa kapılmışlardı. Ama o anda çerçeveye, yüzük kutusu tutan bir el girdi. Emir, sevgilisinin yanı başında belirmiş, ona muhteşem bir sürpriz yapmıştı. Sanal ve hatta "banal" şekilde başlayan evlilik teklifi, muhteşem yaratıcılıkla sonlandı. Benim dizilerde hatırladığım en romantik evlenme teklifi, "Asmalı Konak"ta Seyhan Ağa'nın patenciyi kullanarak yaptığıydı. Aşkın "sevme sanatı" olduğunu hepimize hatırlatan senaristler Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu'nu kutluyorum.