STAR'ın pazar akşamı yayınladığı "The Net 2.0" filmini izlememiştim. Magazin servisindeki arkadaşların şikayetlerini dinleyince, kayıtlardan kontrol ettim. Bizimkiler hiç de haksız sayılmazlardı. Demet Akbağ, Şebnem Dönmez, Güven Kıraç, Sinan Tuzcu, Halit Ergenç, Ezel Akay ve Veysel Diker gibi birbirinden ünlü oyuncularımızın, Amerikalı meslektaşları ile aynı seti paylaştığı, heyecan, gerilim ve aksiyon dozu yüksek film, İstanbul'un tarihi ve turistik yerlerinde geçmesine ve kenti "tanıtıyormuş gibi" görünmesine rağmen, ağzımda buruk tatlar bıraktı. Filmi izleyen ve İstanbul'u, Türkiye'yi hiç tanımayan bir yabancı rahatlıkla şunları düşünebilirdi: İstanbul'da suç işleyen yabancılar surlarla çevrili Yedikule zindanlarına kapatılır. İstanbul, Amerikalılar için tehdit oluşturan bir terör kentidir. (Hope'un sevgilisi İstanbul'a gelmekten bu yüzden vazgeçiyor) Turistler, 74 model Renault 12 ile oradan oraya fren cayırtıları içinde taşınır. Otellerde kendilerine kumpas kurulur. Düzmece yangın tatbikatı yapılarak, dışarı çıkartılırlar. Bu arada karanlık kişiler odalarına girip, onların kimliklerini çalar. İstanbul'daki ABD Konsolosluğu bürokratik açıdan yetersizdir. En küçük işlem için bile Ankara'daki Büyükelçiliğe başvurmak gerekir. (Hope'un kimlik bilgileri için İstanbul'daki konsolosluk yetkilisi Ankara'yı adres gösteriyordu.) İstanbul'un sokaklarında sürekli olarak kara çarşaflı kadınlar dolaşmaktadır. Türk emniyet yetkilileri özellikle yabancılara karşı son derece acımıasız ve anlayışsızdır. Ve nihayet; İstanbul, bir yabancının kimliğinin hatta tüm benliğinin "çalınabileceği" son derece güvensiz bir kenttir!.. Söyleyin, bütün bunları izleyen bir yabancı, filmde gösterilen iki minare için niye İstanbul'a gelsin ki?