Pazar günü bir okurumuz, Sinan Çetin'in rol aldığı çay reklamını kıyasıya eleştirmişti. Reklam metninde Mevlana felsefesinin anılmasının ardından, çay reklamı sloganının gelmesini "manevi değerlerin ticari metaya dönüştürülmesi" olarak nitelemişti. Ben de bu köşede defalarca semazenlerin "dans grubu" gibi pop şarkısı kliplerinde ya da sünnet düğünlerinde kullanılmasını şiddetle eleştirdim. Gerçekten de her şeyin bir yeri ve zamanı var. Özellikle tasavvufu, içerdiği eşsiz ve derin felsefe nedeniyle özenle "maddeden" geri tutmak, hatta maddecilikten esirgemek mecburiyetindeyiz. Bu nedenle okurumuzun duyarlılığına katılmakla birlikte, Sinan Çetin'in bu reklamda çok önemli bir iş yaptığını da belirtmek zorundayım. Ben Mevlana'nın hayata bakış açısının bir reklam süresine sığdırılabileceğine, onun yaşam felsefesine eksen aldığı "insan" paydasının bu kadar kısıtlı bir süre içinde bu denli doğru ve vurucu bir şekilde dile getirilebileceğine asla ihtimal vermezdim. Sinan Çetin kısmen bunu başardı. Kim bilir belki de hayatında hiç "Rumi", "Mevlana" ya da "Tasavvuf" kelimelerini duymayanlara ekranda ışıklı bir kapı araladı. Milli, dini ve ahlaki değerlerin reklam aracı olarak kullanılmasına ben de karşıyım. Ama "ticaretin" her fırsatta hayattan dışlanmasına, "reklamın" tü-kaka edilmesine de razı değilim. Şu anda elinizde tuttuğunuz gazete insanlara haber ulaştırıyorsa, akşam karşısına kurulduğunuz televizyon size hoşça vakit geçirtiyorsa, unutmayın ki bu, "ticari ilişkiler" sayesindedir. Ve yine unutmayın ki, bir odaya kapanarak "çile" doldurmak bu çağda mümkün değildir. Zira yasal olan her yolla insanların işine iş, aşına aş katmak gerekir...