Cumartesi günü bu köşede emekli TRT çalışanı Orhan Baykal'ın kaleme aldığı "Donsuz Geceler Sayın Seyirciler" kitabından yaptığım alıntılar büyük ses getirdi. Yaşadıklarını adeta bir sitcom gibi kaleme alan Baykal'ın özellikle bir dönem aynı evde yaşadığı Uğur Dündar ile ilgili anıları büyük ses getirdi. Baykal, haberciliğe başlamadan önce ilaç plasiyeri olarak çalışan Dündar'ın, ayaz sabahlarda işe başlamadan önce iş arkadaşlarıyla beraber kamyonu fırının önüne park edip, sıcak francalaların içine eşantiyon iştah şuruplarını reçel niyetine sürerek kahvaltı işini hallettiğini yazmıştı. Uğur Ağabey ile konuştum. "Ben kamyon sürmüyordum. Arkadaşlar fırının önüne park edip, şurupla kahvaltı ederken ben hastaneleri dolaşıyordum" dedi. Dündar'ın bu hafta piyasaya çıkacak "İşte Hayatım" adlı kitabında ise çok daha ilginç anılar var. İşte onlardan biri: Uğur Dündar, ilk plasiyerlik günlerinde karaciğeri rejenere eden Heterejan adlı ilacın tüm özelliklerini ezberlemiş, adeta yalayıp, yutmuş. Sabah dokuzbuçukta Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nden içeri girmiş. Doktorların bulunduğu bölüme geldiğinde bir de ne görsün? Hepsi vur patlasın, çal oynasın alemde... Hiç aldırmadan başlamış Heterejan'ın özelliklerini anlatmaya... Doktorlardan biri dönmüş, demiş ki? "Bırak bunları kardeşim, sende Miki filmi var mı, Miki filmi?" Dündar o zamanlar Miki filminin ne anlama geldiğin bilmiyor. İstifini bozmadan konuşmaya devam etmiş: "Efendim bu elimdeki Heterejan adı ilaç, karaciğeri rejenere ederek, vücudun..." Doktor yeniden sözünü kesmiş: "Ya yok mu şöyle, iyisinden bir Miki filmi?" Uğur Dündar olaya uyanmış ve elindeki içi ilaç dolu çantayı doktorun kafasına indirdikten sonra, yerlere dağılan ilaçların bir kısmını toplayarak dışarı fırlamış. Hemen ilaç şirketine gitmiş, müdürüne istifasını sunmuş ve bir daha plasiyerlik yapmamış. Sevgili Uğur Ağabey'in daha sonra kariyerine "hırsızların, uğursuzların kafalarına mikrofon indirerek" devam ettiğini hepimiz biliyoruz...