Bir hafta içinde iki ayrı Türk filminin bende duygu fırtınaları yaratacağı aklımın ucundan geçmezdi. Zira mesleki kaygılarla, eleştirel gözle izlemek, insanı filmin "büyüsünden" uzaklaştırıyordu. Ben uzun süredir teknik ve içerik analizi yapmaktan filmlerdeki öykülerin içine bir türlü giremiyordum. İşte bu nedenle, benim için bir sinema filminin başarı kriteri, "Beni iki saatliğine gerçek dünyadan uzaklaştırıp, uzaklaştıramadığı"dır. Önce "Neşeli Hayat"ta, ardından "Abimm" filminde uzun süredir unuttuğum bu duyguyu yaşadım. "Abimm"in senaryosu, "Yağmur Adam"dan başlayan ve pek çok versiyonunu izlediğimiz klasik bir öyküyü eksen alıyordu. Filmi benim için değerli kılan ise muhteşem oyunculuklardı. Levent Üzümcü eğer bu performansıyla da ödül almazsa, ilgili jüri üyelerinin topluca göz kontrolüne gitmelerini önereceğim. Ancak Levent'in oyunculuğunu büyüten nedenler arasında rol arkadaşları Mustafa Üstündağ ve Selen Seyven'in olağanüstü performanslarının da etkisi vardı. Bu üçlüyü alınlarından öpüyorum. Peki neden "Abim" değil de "Abimm?" Film bunu öyle güzel anlatıyor ki... Hani ünlü bir hipermarketin şubelerine, büyüklüklerine göre "m" harfi veriliyor ya, üç "m"li, ya da dört "m"li gibi... İşte bizim sevgi sözcüklerimizin sonuna eklediğimiz "m" harfleri de o sevginin büyüklüğünü ifade etmeye yarıyor. "Canımmm" diyoruz mesela, "Aşkımmm" diye sarılıyoruz sevdiğimize... "Abimm" de öyle... Hele ki benim gibi, hayatınızın her döneminde varlıklarından güç ve cesaret aldığınız ama hayat gailesi yüzünden ayrı düşüp, birlikte yeterince vakit geçiremediğiniz "dağ gibi" ağabeyleriniz varsa, filmin içine daha bir gömülüyorsunuz... Bu filme gidin ve bütün ağabeylerin aslında "abimm" olduğuna bir de siz şahitlik edin!..