Mektup, sevgili dostum Harun Kolçak'tan geldi, bir televizyon macerasını anlatmış. İnanılır gibi değil. İşte anlattıkları... Noktasına virgülüne dokunmadan... "Sevgili arkadaşlar, bugün -18 ağustos 2009- başımdan geçen olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Telefonumda nazik bayan beni yarım saatlik bir söyleşi için Samanyolu TV'ye çağırdı. Ben de yarım saat için Emirgan'dan Çamlıca'ya gidemeyeceğimi söyleyince, nazik bayan süreyi bir saate çıkardı. Eh, bu hoşgörüye kabalık olmaz, kabul ettim. Buraya kadar her şey doğal. Şimdi bakın: Bayan programda playback yapamayacağımı söyledi. Zaten programlarda hep canlı okuyan ben, çok hoşlandım bu işten. Ta ki nedenini öğrenene kadar. 'Playback yaparsanız MESAM, MSG gibi meslek birlikleri ile anlaşma yapmadığımızdan telif ödeyemeyiz' demez mi? Ardından 'Ama canlı okursanız, sorun olmaz' gibi bir cahillik etti. Türkiye'de en güldüğüm adam Cem Yılmaz'dır. Ama inanın o an, ondan daha komik bir ifadem vardı. Zorlukla toparlanarak canlı ya da playback bunun ödenmesi gerektiğini ve her durumda da emeğin karşılığının ödenmesi gerektiğini anlatmaya çalıştım. Ve bu meslek birlikleri ile anlaşmazlığın nedenini sordum. Cevap aynen şu; 'Patronlarımız pek hoş bakmıyor...' Bu durumda patronlarına hiç de içimden gelmeyen bir selam edip katılmayacağımı söyledim. Bu defa hanım, telif ödeyen bir radyoları olduğunu, oraya katılıp katılamayacağımı sormaz mı? Sadece ağustos sıcağında arabada daha fazla bunalmamak için 'olur' dedim. Bizler yıllardır telif savaşı verirken 'Sırlar Dünyası' hikayelerinde kul hakkı yiyenlerin sonunda nasıl cezalandırıldığını -ki buna yürekten inanırım- sürekli anlatan bu 'manevi' kanal ne yazık bizlerin hakkını yiyor! Şimdi soruyorum Samanyolu patronlarına: Bu sizin yaptığınız KUL HAKKI YEMEK değil mi? Hakkaniyetten anladığınız nedir? Beni ya da başka bir meslektaşımı sömürmüş olmuyor musunuz? Sistem bu mudur? Canlı okuyunca emek vermiş, sözü, müziği bana ait bir şarkı teliften muafiyete mi girer? Samimiyetiniz, o pek de manevi, derin televizyonculuk bu mudur?"