Bugün 23 Nisan, neşe dolmak istiyor insan... Ama... Benim işim televizyon. Böyle olunca gözüm "televizyonun çocuklarına" takılıyor ister istemez. Ve geçen 23 Nisan'dan bu 23 Nisan'a ekranda önümden gelip geçen "televizyonun çocuklarına" baktıkça neşe dolamıyorum bir türlü... Hangi çocuklardan mı söz ediyorum? "Bizim" çocuklarımızdan... Bir şehit cenazesinde Güneş'imiz battı... Şehit askerin geride bıraktığı yetim Güneş yalınayaktı. Sonradan Genelkurmay da diğerleri de sahip çıktı. Hatta çorabından baş parmağı fırlamış o çocuğun adına operasyon bile yapıldı. Ama o resim, önce haber bültenlerine, sonra da yüreklerimize asılı kaldı... Bir çocuk tüp bayiindeki patlamada yaralanmıştı. Özel hastanenin acil servisinde avaz avaz bağırıyordu. Çocuğun acısı, babasının yüreğine düşmüştü. İkisi de isyandaydı. Ambulans parasını ödeyemedikleri için sevkleri yapılmamış ve tam 45 dakika orada öylece bekletilmişlerdi. Sonradan özel hastane talimatla kapandı. Ama ana haber bültenindeki resmin yüreklerimizde açtığı yara kapanmadı, kanıyor... Batman'da PKK yine çocukları ön saflara sürmüş, "para karşılığında" onlara taş attırıyordu. Bir polis komiseri, cebindeki 15 lira ile seyyar satıcıdan muz alıp, çocuklara dağıttı. Çocuklar, taş atmayı bırakıp, muz kuyruğuna girdiler. Çünkü dünyanın her yerinde karın doyuran taş değil, "aş"tı... Haber bültenindeki o resim, "terörü önlemenin kitabesi" olarak, bir komiser tarafından ekranlarımıza dikildi. Show TV'nin Yaşasın Okulumuz kampanyasına Şanlıurfa'dan çocuklar çağırılmışlardı. Anlattılar: Kış günü soğuktan moraran minicik elleriyle okula nasıl tezek taşıdıklarını... Her yağmurda adına "derslik" denilen o mezbelelikte kafalarına nasıl su damladığını... 120 kişi, üç sınıf bir arada, tek öğretmenle nasıl "aydınlandıklarını..." Sonra bir köyden canlı bağlantı yapıldı. Okulun önünde çocuklar vardı. Birinin terliğine "zoom" yaptı kameraman. (Dikkat edin, ayakkabısına değil, plastik terliğine) Küçük kızın başparmağı yine yırtık çorabından fırlamıştı... Geçen 23 Nisan'dan bu 23 Nisan'a "televizyonun çocuklarını" yine hoyratça kullandık. Dizilerde hep kanser yaptık. Hep analarını babalarını birbirinden ayırıp, ağlattıkça ağlattık. Avrupa Yayın Birliği'nin (EBU) sözleşmesinde yer alan "Çocuklar sadece kendi kullanabildikleri ürünlerin reklamında oynatılabilir" maddesinin altında devletçe imzamız olmasına rağmen, GSM operatörü reklamında "can"larını çıkardık... Bugün 23 Nisan... "Televizyonun çocuklarına" baktıkça, neşe dolamıyor insan...