Lost izleyicileri zaten ona hayrandı. Ama Türkiye'ye gelişiyle pek çok insanı (ve özellikle de genç kızları) Lost dizisinden haberdar etti. Josh Holloway katıldığı her programda, her davette hayran kitlesini arttırdı. Peki kadınlar onu niye bu kadar sevdi? Allah vergisi yakışıklılığını ve sempatik tavırlarını bir kenara koyalım. Çünkü televizyon dizileri yakışıklı ve sempatik adam kaynıyor. Josh'ta pek çok insanın gördüğ, ama farkına varamadığı ya da ismini koyamadığı "asil bir duruş" var. Adam sanki Birmingham Dükü de hobi olarak oyunculuk yapıyor. Bizde her zaman asalete karşı bir övgü, öykünme hatta "boyun eğiş" vardır. Josh, bu haliyle daha ilk dakikada 1-0 öne geçti. Asalet ile tevazu pek az insanda birarada görülebilir. Zira asiller genellikle soğuk ve snob yaratıklardır. Ama Josh asil göründüğü kadar cana yakındı da... (Tıpkı yaşadığı dönemde herkesi kendine hayran eden Leydi Diana gibi) Eh, etti mi size 2-0... Ve gizem... Josh, Lost dizisinin etrafına ördüğü o gizem bulutunun ötesine asla geçmemeye özen gösterdi. Dizi ve o dizide canlandırdığı Sawyer karakteri ile ilgili soruları hep "gizemli" yanıtlarla geçiştirdi. Yani asla "büyüyü bozacak" bir adım atmadı. Skor: 3-0... Josh'un bir başka hüneri de "çelişkileri ve çatışmaları" birer cazibe unsuru olarak üzerine yapıştırabilmesiydi. Hem dünyanın en seksi erkeği seçileceksin, hem de basın toplantısında "Seninle yatmak istiyorum, var mısın?" diyen kadın hayranına yüzüğünü gösterip, "Evli olduğumu hatırlatmak isterim" diyeceksin. Hem tatlı serseri olarak nam salacaksın, hem sadık aile babası olduğunu her fırsatta vurgulayıp, çağın genç kızlarının en büyük "açlığı" olan "sadakatin" altını çizeceksin... Ve 4-0... Josh ya magazin dünyasının tüm başarı denklemlerini çözmüş bir iletişim dehası ya da tüm hayatını planlayan, onu en yaldızlı ambalajıyla pazara sunan muhteşem bir kurmay heyetine kariyerini teslim etmiş.