YILLARDIR Anadolu insanını "reyting memesi" olarak görüp, sağdıkça sağan televizyon zihniyeti değişiyor mu acaba? Sadece ağa ve töre dizileriyle onların zaaflarından reyting damıtan zihniyet, son aylarda köydeki vatandaşa mikrofon uzatmaya başladı. Umarım bunun da nedeni; AGB ölçüm profilindeki değişiklik değildir! Anadolu yollarına ilk düşenlerden biri, 7'den 77'ye'nin içindeki Dere Tepe bölümüyle Barış Manço'ydu. Yine TRT ekranından Banu Avar ve Nuray Yılmaz da gezi programlarının fitilini ilk ateşleyenlerdendi. Ardından Bam Teli ile Tayfun Talipoğlu bayrağı devraldı. Sonra Çağatay Yolda başladı. Derken Şoray Uzun Yolda fenomeni ortaya çıktı... Ha, az daha unutuyordum. Bir ara Tuğba Özay ile Yeliz Yeşilmen de beş parasız Anadolu yollarına düşmüştü. Ama onların niyeti vatandaşın derdini dinlemek değildi. Onun için sayılmaz!.. Rio plajlarında "dert dinleyen" (!) Acun Ilıcalı da öyle... Ve Savaş Ay da kendini sonunda "tozlu yollara" vurdu... Bu köşede çokça yazdım. Savaş Kaptan adeta doğuştan muhabir. Ona sıcak stüdyolarda plaza haberciliği yakışmıyor. Onun mutlaka "sahada" olması lâzım. atv ekranlarında pazar akşamı seyirciyle buluşan Savaş Ay'la Tozlu Yollar'ı izlediğimde, bu iddiamda ne denli haklı olduğumu bir kez daha gördüm. Sokaktaki adam ile konuşmak ayrı bir "sanat" tır. Savaş Ay bence bu konuda bir virtüöz! Tuğba Özay'dan "karı" sözü alan Gölyazılı dede ile Mors alfabesi üzerinden yaptığı muhabbet harikaydı. Hele Gaziantep'teki türbenin bahçesinde dilek ağacına bağlanan gazete kupürünü görünce, "Herhalde tirajları düşük bir gazetenin yöneticisi de buraya uğramış" demesi beni pek güldürdü... Hem gazeteci, hem hayat adamı olmayı başarabilen Savaş Ay'ı, en verimli olduğu kulvarda yeniden gördüğüme sevindim. En çok da "uzaktaki" vatandaşların hatırlanmasından mutlu oldum...