Sık sık kullandığımız "Ağlama karı gibi" ya da "Erkek adam ağlamaz" sözünün, araştırdığım kadarıyla yabancı dillerde tam karşılığı yok. Zira "insana" özgü bir duygu olan ağlamak, bizde zayıflığın, acizliğin, güçsüzlüğün ifadesidir. Ve bizim toplumumuzda en güçsüz canlının "kadın" olduğuna inanılır. Son günlerde bu toplumsal zaafımız, "ekranlardan reyting sağmak" için de kullanılıyor. Televizyonda gördüğüm kadınların neredeyse hepsinin gözü yaşlı... Bariyerin ok gibi saplandığı aracın içindeki ağabeyini yitiren kadın, haber bülteninde buruşmuş kaportayı yumrukluyor. Ve bu görüntü tam 7 kez arka arkaya tekrarlanıyor. Dilara'nın annesi, avuçlarının arasından kayıp, kanalizasyonda yok olan kızının ardından ağıt yakıyor. Şehit analarının göz pınarlarından sicim gibi yaşlar iniyor. Asena, Buz Dansı'nda nedensiz hıçkırıklara boğuluyor. Sıla ağlıyor, Nermin ağlıyor, Yasemin gözyaşına boğuluyor... Ağlayan kadın görüntüsü ekranda çevrile çevrile, fütursuzca, tepe tepe kullanılıyor. Bence bir toplumun gelişmişlik derecesini ölçmek için ne kişi başına düşen gayri safi milli hasılaya, ne elektrik tüketimine, ne tuvalet kağıdı kullanımına bakılmalı. Eğer o coğrafyada ananın, bacının, yarin yüzü gülebiliyorsa, orası refah ülkesi demektir. Aslında bizim ekrandan reyting damıtmamız için acıklı öyküler yaratmaya da ihtiyacımız yok. Biz zaten kadınların gözyaşında kürek çekiyoruz. Bizim zaten anamız ağlıyor. Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun!..