Aktüel Dergisi son sayısında Pars McCann Reklam Ajansı'nın yaptığı tüketici diyalogları anketinin sonuçlarını yayınlamış. Buna göre gençler kariyer planlaması yaparken, yani iş yaşamındaki geleceklerini yönlendirirken dizilerde gördükleri lüks ve havalı çalışma koşullarını kendilerine hedef alıyorlarmış. Peki nedir bu koşullar? Örneğin "Bir İstanbul Masalı"ndaki ARC, herkesin çalışmak için can attığı bir şirket. Koca bir plaza, içinde "jilet gibi" takım elbiseleriyle koşturan yakışıklı adamlar, birbirinden bakımlı "kalem gibi" genç kadınlar var. Çok çalışıyorlar ama hafta sonunda Ağva'da ya da Kemerburgaz'da hamaklara serilip, hayatın tadını çıkarabiliyorlar. Peki gerçekten öyle mi? O yaldızlı plazaların içinde yitip giden "kayıp hayatlardan" haberiniz var mı? Hele o "Avrupa Yakası" ndaki dergide kim çalışmak istemez ki? Mesainin büyük bölümü lak lakla ya da özel partilerle geçiyor. Tabii Nişantaşı restoranlarında yenen o "uzuuun" öğle yemeklerini saymazsanız. Ama gerçek öyle mi? Kapak konusu bulmak için saatler süren "tırmalayıcı" toplantılar, derginin zamanında baskıya yetişmesi için akrep ile yelkovanın ardındaki nefes nefese koşuşturmalar, atlanan haberlerin ezikliği, kötü gelen tiraj raporlarının bunalımı nerede? Son zamanlardaki yerli dizilere baktıkça telaşa kapılıyorum. Eğer bir IMF yetkilisi bizim yerli dizileri izlese yandık. Neden mi? Televizyonlara bakarsanız, Türk halkının neredeyse yüzde 70'i havuzlu villalarda yaşıyor da ondan. Şimdi biz elin adamını "Fena halde paraya ihtiyacımız olduğuna" nasıl inandıracağız? Peki ya sabahın dokuz buçuğunda ekrana dansöz çıkmasını IMF'ye nasıl izah edeceğiz? Adamlar, "Ohh, şunlara bak, bir elleri yağda bir elleri balda... 24 saat zevk-i sefa... Bir de utanmadan para istiyorlar" demezler mi? Sevgili gençler... Naçizane tavsiyem, kariyer planlaması yaparken televizyonu kapatınız!