Ezel Akay'ın yapımcılığını, Yeşim Ustaoğlu'nun yönetmenliğini yaptığı ve Kürt sorununa keskin bir bakış fırlatan "Güneşe Yolculuk" filmine pazartesi akşamı Alman ZDF televizyonunda tesadüfen rastladım. 1999 yapımı filmi sinema salonlarında izleyememiştim. Ama hakkında pek çok şey yazılıp, söylenmişti. Hatta "kendi elimizle çektiğimiz Gece Yarısı Ekspresi" yakıştırması bile yapılmıştı. Kaderin cilvesine bakın ki, "Güneşe Yolculuk" Berlin Film Festivali'nde "Mavi Melek" ve "Barış" ödüllerini aldığı gün, PKK'nın elebaşısı Abdullah Öcalan yakalanmıştı.
TÜRKÇE YAYINLANDI
Film, babası Van'da öldürülen doğulu genç Berzan ile İSKİ'de çalışan Karadenizli Mehmet'in İstanbul'da kesişen yaşam öykülerini anlatırken, Kürt sorununu da sert bir eleştirel bakış açısıyla yorumluyor. "Güneşe Yolculuk" filmi ZDF kanalında orijinal Türkçe seslendirmesi ve Almanca altyazıyla ekrana geldi. O anda kendimi bir Alman'ın yerine koydum. Türkiye hakkında fazla fikir sahibi olmayan bir Alman olarak filmi izlemeye çalıştım. Ve dakikalar ilerledikçe filmde gösterilen Türkiye'den, Türk insanı imajından adeta nefret ettim. (!) Çünkü oradaki İstanbul'un tamamı yıkık, dökük, çamur içindeki köhne mahallelerden ibaretti. (Oysa İstanbul'un Bebek'i, Yeşilköy'ü de vardı) Mehmet ve Berzan neredeyse sadece derilerinin rengi biraz daha koyu olduğu için takip ediliyorlardı. (Ama böylesi artık Amerika'da bile yoktu) Adamın biri maç çıkışı korna çalmadığı için ölesiye dayak yiyordu. (Evet, belki bu tür hadiseler yaşanmıştır. Ama film bunu öyle biçimde işliyordu ki, sanırsınız Türkiye'de maç çıkışı her vatandaş tezahürat yapıp, korna çalıp, havaya kurşun sıkmak zorunda) İstanbul sanki sadece Anadolu'dan göçüp gelenlerin yaşam savaşı verdikleri bir toplama kampı gibi resmediliyordu. (Evet, bu savaşı verenler var ama İstanbul'da, mütevazı yaşam koşullarında mutluluk içinde yaşayanlar da var) Sonra Berzan'ın Van'daki evine çarpı işareti konulmasını izledim. Tabii bir Alman olarak. (!) Aklıma Yahudiler ve Hitler geldi. Peki bu olaylar yaşanmış mıydı? Yaşandıysa provokatif eylemler olabilir miydi? Beni bu kısmı ilgilendirmiyordu zira ben o anda Alman'dım ve nefretim arttıkça artıyordu. (!) Filmin finalinde Mehmet ve Berzan'ın birbirlerine sarılışının bir barış mesajı olduğunu da fark edecek halim kalmamıştı. Çünkü hala Türkiye'de "yaşananların" etkisindeydim. Ve eğer Türkiye'nin AB üyeliği için bir referandum yapılırsa, bir Alman vatandaşı olarak oyumun rengi belliydi. Bunu artık kimse değiştiremezdi... ZDF'nin "zamanlaması" müthişti. Yapımcı Ezel Akay ile görüştüm. Kendince haklıydı. O, bir dostluk filmi yaptığını düşünüyordu. Ama ne yazık ki, gün gelip de yaptığı filmin, AB konusunda Türkiye'nin önünü kapatabilecek, bu ülkede refah, demokrasi ve insan hakları düzeyinin artmasını engelleyecek bir "propaganda aleti"ne dönüşeceğini hesap etmemişti!