Anadolu Ajansı'nın dün abonelerine geçtiği haber şaşırtıcıydı. ABD'nin ünlü ABC televizyon kanalında yayınlanan reyting rekortmeni "Umutsuz Ev Kadınları" Desperate Housewives) programına "arsız ve şehvet düşkünü kadınların" yaşamını ekrana getirdiği için "reklam ambargosu" uygulanmıştı. Reklam ajansları ve şirketler, aralarında Amerikan Aile Derneği'nin de bulunduğu pek çok sivil toplum örgütünden yağmur gibi gelen eleştiri mesajlarının etkisiyle bu programa reklam vermeyi kesmişlerdi. Oysa programı ABD'de her gün ortalama 20 milyon kişi izliyordu. İşte "toplum inisiyatifi" diye ben buna derim. Halk tepki koyuyor, reklam veren duyarlılık gösteriyor ve "zararlı" bir programın yaşam suyu kesiliveriyor. Hem de hiçbir polisiye tedbire, ekran karartma gibi çağdışı bir uygulamaya gerek duyulmadan...
REKLAMIN KÖTÜSÜ OLUR
Günlerdir çeşitli televizyon kanallarında konuk olduğum programlarda etik kuralları zorlayan, kalitesiz, zararlı televizyon programlarının yayınlanmasında kimin suçu olduğunu tartışıp duruyoruz. Kimi yapımcılar diyor, kimi yayıncılar... Kimi de en büyük suçun bunları talep eden izleyicilerde olduğunu savunuyor. Yukarıdaki örnek, sektörün denetlenmesinde, iyiye yönlendirilmesinde reklam verenlerin de büyük bir sorumluluğu olduğunu ortaya koyuyor. "Reklamın iyisi kötüsü olmaz" mantığına şiddetle karşıyım. Eğer sizin ürününüz, bir kalitesizliğin orta yerinde duruyorsa, mutlaka ondan etkilenecektir. Zira bu felaket programı izleyenler, kalite gözetecek bilinç ve kültür düzeyinde değil demektir. Öyleyse sizin yıllardır, rakiplerinizden ayrılmak, fark yaratmak, bir adım daha öne geçmek için milyon dolarlar harcayarak yaptığınız ürün geliştirme, pazar araştırması, AR-GE çalışmaları da havaya savrulacak demektir. Kampanyayı doğru kitleyle buluşturabilmek için reklamı izleyen kitlenin sayısal çoğunluğu değil, "niteliği" önemlidir. Bakalım bizim reklam verenlerimiz de bir gün kalitesiz ama çok izlenen bir programı "cezalandırma" yürekliliğini gösterebilecekler mi?