Fiyakalı tanıtımlarıyla "yılın dizisi" olarak lanse edilen "Sahra"nın ilk bölümleri bende hayal kırıklığı yarattı. Mekan olarak seçilen Fas, kültürü ve coğrafyasıyla bir "maden" di. Ama her nedense bu maden "yeterince" değerlendirilemedi. Sanırım Sahra'nın yapımcıları, "Asmalı Konak"ın başarısında Kapadokya'nın büyülü atmosferinin etkisi olduğunu göz ardı etmişlerdi. Keşke bu coğrafyayı daha ayrıntılı bir şekilde ekrana taşıyabilselerdi. Diğer yandan mantık kurallarını zorlayan sahne ve diyaloglar da izleyicinin gözünde dizinin kalitesini gölgeleyen unsurlar olarak öne çıktı. Örneğin Sahra, çölde cipin kapısını açarken, patlama meydana geldi. Cip neredeyse tamamen havaya uçtu. Araç bir anda yanıp, kül oldu. Ama koca cipi havaya uçuran o müthiş patlamadan bizim Sahra sıyrıklarla kurtuldu. Öyle ki bilincini kaybetmeden çölde sürünecek kadar sağlıklıydı! İlk bölümde çöl safarisi için iki araçla yola çıkmanın mecburi olduğu söylenmiş, bu nedenle Sahra ve kocası iki ayrı cipe binmişlerdi. (Oysa bir cipe karı-koca binebilir, malzemeler de diğer ciple taşınabilirdi. Ama o zaman senaryo gereği "kaçırılma" olayı nasıl gerçekleşecekti ki?!) Peki ya çöl safarisine en az iki ciple çıkılıyordu da, yaralı kadını tesadüfen görüp kurtaran turistler neden tek bir cipe doluşmuştu? Sahra'nın, hastanede doktorlarla diyaloğu da evlere şenlikti. Doktorlardan biri onun Türkçe konuşmaları anladığını fark edince şöyle sordu: "Parlez vous Turc?" (Türkçe biliyor musun?). E, Allah'ın adamı, madem kadının Türkçe bildiğine kanaat getirdin, o zaman niye Türkçe sormazsın ki? Fıkra gibi yani...